İbrahim Aziz’in AİHM davası ve Kıbrıs için önemi

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (26.03.2023) – “Ben bu eylemi aslında, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarını Hristiyan Rum ve Müslüman Türk diye bölen anayasaya tepki olarak başlattım…. AİHM’e başvuruyu yapmayı düşünürken, Kıbrıslıların tek bir cumhuriyet çatısı altında, demokratik bir düzende birleşmeden yana olan yakın çevremdeki arkadaşlar ve hukukçularla da görüştüm.”

Bu cümleler hayatını Kıbrıs Cumhuriyeti’nin özgür bölgelerinde geçirmiş olan ve 2000’lerin başına kadar seçimlerde oy kullanma hakkı olmadığı için AİHM’de dava açan İbrahim Aziz’e ait.

Ne yazık ki dün olduğu gibi bugün bile Kıbrıs Cumhuriyeti ve onun anayasası, o cumhuriyeti ve onun anayasasını reddeden Kıbrıslılar tarafından bilinmemeye devam ediyor.

Neyi, neden reddettiğini bilmeden reddederek yerine “federal” ya da “iki devletli” gibi farklı bir düzen isteyen insanlarımız doğal olarak İbrahim Aziz ve davasının ne anlama geldiğini de anlayamıyor.

İbrahim Aziz ne kadar anlatsa da ona gelen sorular “peki neden anayasaya göre cumhurbaşkanı yardımcısını Türkçe konuşan Kıbrıslılar seçmeliyken, bunu seçemiyoruz” gibi absürt sorular oluyor.

Bu yazıyı birçok dostumun ricası üzerine İbrahim Aziz’in mücadelesi ile bunun Türkçe konuşan Kıbrıslılar ve Kıbrıs için ne kadar büyük bir önemi olduğunu hukuki ve insani açıdan ele almak adına yazıyorum.

Önce bir özetleyim…

Dünya üzerindeki devletlerin büyük çoğunluğu “üniter” yani idari bölgelere ayrılmamış olarak tek bir merkezi idareye dayalı ve “eşit vatandaşlık” ilkesi yani “bir vatandaş bir oy” sistemine sahip coğulcu demokrasiyle yönetilmektedir.

Yani vatandaşların hepsi eşit sayılarak, “etnik kotalar” ve İbrahim Aziz’in verdiği mücaledeyi açıklarken kullandığı ayrı oy kullanımları ve farklı oy matematikleriyle değil.

1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti “üniter” yani idari bölgelere ayrılmamış olarak tek bir merkezi idareye dayalı yönetilmektedir ama “eşit vatandaşlık” ilkesi yani “bir vatandaş bir oy” sisteminde bir devlet DEĞİLDİR!

Yani vatandaşların hepsi eşit sayılmayarak “etnik kotalar” ve İbrahim Aziz’in verdiği mücadeleyi açıklarken söylediği gibi ikiye bölünen Kıbrıslılar için ayrı oy kullanımı ve farklı oy matematiği söz konusuydu.

1960 yılında kurulan üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sahip olduğu tek merkezi idarenin içindeki görevler de anayasada “etnik kotalara” ayrılmıştır.

Bu sistem bugün Lübnan gibi ülkelerde de uygulanmakta olan konsesyonalizmdir ve tarihte birçok devlet tarafından “bir vatandaş bir oy” sistemine geçiş evresi olarak kullanılmıştır.

Kısacası İbrahim Aziz AİHM’de davasını açana kadar, Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından bir ayrımcılığa uğramıyor, 1960 anayasasının uygulanması sebebiyle mağduriyete uğruyordu.

Çünkü Türkçe konuşan Kıbrıslılar 1964 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’ni toplum olarak terkedince devletin içerisindeki cumhurbaşkanlığı yardımcılığı, bakanlıklar, parlamento içindeki temsiliyet ve hatta bürokrasi içinde ayrılan kotalar boş kalmıştır.

Toplum olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ayrılan Türkçe konuşan Kıbrıslıların bu kotaları Kıbrıs Cumhuriyeti’ni terketmemiş birkaç yüz kişi ile demokratik bir sistem yaratılamayacağı için doldurulmamış ve doğal olarak Türkçe konuşan Kıbrıslıların seçim yapmasının mantığı da ortadan kalkmıştır.

Geçmişte İbrahim Aziz ve daha sonra benim gibi Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yaşamını sürdüren Türkçe konuşan Kıbrıslılar, bugün AİHM’e açılan o davanın sonucunda normal bir ülkede olduğu gibi “siyasi eşit vatandaş” olarak oylarımızı kullanmakta…

Kısacası, bu dava insanlarımızın zannettiğinin aksine Türkçe konuşan Kıbrıslılara 1960 Anayasası’ndan kaynaklanan bir hak vermemiş, 1960 Anayasası’na “karşı” olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan Türkçe konuşan Kıbrıslılara dünyadaki devletlerin çoğundaki vatandaşların sahip olduğu “eşit vatandaşlık” statüsü vermiştir.

İşte bu sebeple sadece özgür bölgelerde yaşayan Türkçe konuşan Kıbrıslılar, 1960 Anayasası’na göre oy kullanamayacakları Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı seçimlerinde oy verebilmektedir.

İbrahim Aziz’in AİHM davası Kıbrıs’ta hem 1960 anayasının üniter ama etnisist yapısına hem de bugün bazılarının peşinden koştuğu 1960 anayasasından daha beter olarak etnik bölgelere ayrılmış “iki toplumlu iki bölgeli federasyon” ihanetine bir tokat olmuştur.

İbrahim Aziz’in söylediği gibi bu dava statükodan nemalanan ve gerçek bir demokraside yaşamamıza engel olan AKEL gibi siyasi elit çevreleri de çileden çıkarmıştır.

Bugün Avrupa Parlamentosu seçimlerinde tüm Kıbrıslılar birlikte normal bir halk olarak oy kullanabiliyorsa bunda bu davanın etkisi vardır.

Bu davanın 2019 yılında İbrahim Aziz ile Yasemin Hareketi’yle katıldığım Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oylarımızın yüzde 70’inden fazlasını Rumca konuşan Kıbrıslılardan almamızla Kıbrıslıların “demokratik birliğini” de sağladığı tescillenmiştir.

Seçim zamanı CTP yönetiminin en üst kademelerinde yer alan bir tanıdığımla Ledra caddesinde karşılaştığımda ettiğimiz sohbeti hatırlıyorum.

Bana Kıbrıslıların birlikte oy kullanmasının ve Türkçe konuşan Kıbrıslılara ayrı parlamenter kotası verilmemesinin 1960 anayasasına aykırı olduğunu ve partilerinin içinde kendisi de dahil büyük bir grubun bu seçimlere katılınmasını desteklemeyeceğini söylemişti.

Hayatları ve siyasetleri tutarsızlık üzerine olan Türkçe konuşan Kıbrıslıların aynası olan bu partinin, daha sonraki yıllarda Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in “1960 anayasasını yeniden tesis edip ülkemizi kurtaralım” teklifine verdiği cevap ise şöyleydi:

-“Üniter bir yapı olan 1960 siyasi düzene geri dönülmesi, Kıbrıslı Türklerin aleyhinedir ve kabul edilemezdir.”

Bir tarafta bu olurken, öteki tarafta ise etnik ayrılıkçı federasyon isteyen bir aday olan Niyazi Kızılyürek, arzu ettiği federal yapı var olsaydı Türkçe konuşan Kıbrıslılara oy veremeyecek olan Rumca konuşan Kıbrıslıların oylarıyla AKEL’e yama olarak Avrupa Parlamentosu’na gitmişti.

Bu ilkesizlik, bu haysiyetsizlik, bu omurgasızlıklar sürer durumu köküne kadar sömüren çevreler tarafından yapılmaya devam ederken İbrahim Aziz’in davası bir ışık gibi Kıbrıs’ın tarihine doğdu.

Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yöneten Rumca konuşan Kıbrıslı siyasi elit bu AİHM kararını direkt olarak uygulama zorunda değildi.

Ancak siyasi elit dışında kalan çevrelerin ve Rumca konuşan Kıbrıslı toplumunun çoğulcu ve tüm vatandaşların siyasi eşitliğine dayalı demokratik bir sistemde yaşamak istemesi sebebiyle bu davaya sahip çıkması sonucu AİHM kararına göre adım atılmak zorunda kalındı.

Ben bugünkü şartlar altında hala 1960 üniter ama konsesyonel anayasasının çağdışı etnik ayrılıkçılıktan tamamen arınmış bir demokrasiye geçiş için kullanılabilir olduğunu düşünmekteyim.

Ama her zaman söylediğim gibi bugün şikayet ettiğiniz bazı karma evlilik çocuklarının sorunlarından, işgalin sona ermesine kadar tüm sorunların çözümü için “hedef ‘çoğulcu demokrasi’ye sahip Kıbrıs Cumhuriyeti olmalıdır”.

İbrahim Aziz’in davası, tüm Kıbrıslılara bu çirkef yatağında işgale ve her türlü bölücü çözüm önerilerine rağmen Kıbrıslıların demokratik birliğinin mümkün olduğunu göstermekle kalmayarak nomal bir demokrasiyi de tattırmıştır.

Şimdi oturup kendinize sormanız gereken soru “eşit vatandaşlığı”, bağımsızlığı, refahı ve özgürlüğü reddedip peşinden koştuğunuz ayrı bölgeler ve kotalar için bu adadaki geleceğinizi kendi ellerinizle sonlandırmanıza değip değmeyeceği sorusudur.