Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (26.02.2023) – 6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye ve Suriye’de yıkıcı bir etki yaratan deprem “ülkemizde” de hissedildi.
“Ülkemizde” sözcüğünün altını çiziyorum çünkü bu tür afetler bile burada kimlerin bütün adayı “ülke” kimlerin işgal bölgesini “ülke” olarak gördüğünü hepimize gösteriyor.
Evet, işgalin ülkemizin ortasına yerleştirdiği “barikatlar” orada gözümüzün önünde dururken, işgalden beslenenlerin istemsiz olarak zihinlerine yerleştirdiği “sınırlar”dan söz ediyorum.
6 Şubat’tan bugüne kadar Türkçe konuşan Kıbrıslı toplumu “yakında deprem” olacak söylemlerinin esiri durumda.
Türkiye’den on binlerce kişi Kıbrıs’ın işgal bölgesine gelirken kimileri satın almak için bir “yer evi” arama derdinde, kimileri ise Trikomo’da Rumca konuşan Kıbrıslıların arsaları üzerine kaçak yapılmış evleri satma derdinde.
İki devletçi ya da iki bölgeci farketmiyor…
Bütün bunlar yaşanırken diğer yandan Türkiye’deki Naci Görür gibi profesörler bile depremzelerin Kıbrıs’ın işgal bölgesine yerleştirilmesini teklif ediyor.
Konyağın yanında leblebi niyetine antidepresanın tüketildiği yerleşimci kolonyalizminin kıskacındaki ada yarısında ise dert ve tasa “yer evi” olmaya devam ediyor.
Türkiye’de Konyalılar, Kocaelililer, İzmirliler aynı ülkede yaşadıkları insanların bölgelerine göç etmesine “demografik” yapılarının değişeceği endişesiyle karşı çıkarken, Kıbrıs’ın işgal bölgesindeki Türkçe konuşan Kıbrıslıların bir kısmı rahat görünüyor.
İşgalin gerçek adı olan yerleşimci sömürgeciliğinin bitirdiği hayatlarını unutmuşlar, “zavallı insanlar gelsinler” ya da “ben yer evine gideceğim zaten apartmanımı da onlara satarım” diyorlar.
Geçtiğimiz günlerde işgal bölgesinden bir dostum beni arayıp “sizin oralarda insanlar yer evi bakmıyorlar mı” diye sordu.
İşin aslı barikatın bu tarafında, özgür bölgelerde deprem olduğundan beri Türkiye’ye insani yardım ve Türkçe konuşan Kıbrıslılara manevi destek dışında deprem hakkında konuşulmadı bile.
Çünkü gerçek bir devletin ve bu adayı “ülke” olarak gören insanların gündemi gerçek meselelerle dolu.
O meselelerden en önemlisi ise yeri geldiğinde insani yardım yaptığı devletin ülkemizi işgal etmeye devam ettiği gerçeği.
Ve gerçek bir ekonomi, sözde “mülteci” krizine karşı demografik yapının korunması ve refah gibi meseleler…
Özgür bölgede insanların deprem karşısında bu kadar “rahat” olmasının sebebi ise devletlerine, devletlerinin inşaatlardaki denetim görevini yerine getirdiğine ve anayasal yurttaşlığın “garantörlüğü”ne olan inançtır.
Bütün bu yaşananlar bize bir gerçeği tekrar tekrar göstermekte.
Akıl sağlığı ve muhakeme kabiliyetini yitirmiş bir toplum “ayrı bir devlet” ya da “ayrı bir bölge” istemeye devam ediyor.
Savaş suçlarını ve insanlığa karşı işlenmiş suçları önemsemeyerek, en “sağından” en “soluna” kadar hayali “vatandaşlık” dağıtımı ile sözde insanlık yarıştırılıyor.
Bütün bunlar olurken akli dengesi yerinde olan insanlarımıza tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor.
Bu topraklarda var olabilmek için iki seçenekleri var hala:
“Ya Kıbrıs Cumhuriyeti, ya Türkiye Cumhuriyeti”.
İlkinden uzaklaşıp ikincisine yakınlaşıyorsunuz sustuğunuz her dakika.