Türkçe konuşan Kıbrıslıların işe yaramayan korkutma taktikleri

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (29.01.2023) – İngiliz The Guardian gazetesinde dün Kıbrıs konusunda yayınlanan makalede Ersin Tatar’ın bilindik zırvalarının arasında bir cümlesi dikkat çekiyor:

-“Tabii ki bir anlaşma (iki devletli bir anlaşmadan söz ediyor) olmazsa uzun vadede adada Türkiye’nin etkisi artacak çünkü zamanla Türkiye’ye daha fazla bağımlı hale geleceğiz”.

Bu cümle, 1950’lerden beri “sağcısı” ve “solcusu”yla Türkçe konuşan Kıbrıslıların Rumca konuşan Kıbrıslılarla iletişim yönteminin hiç değişmediğinin en güzel örneklerinden.

Bu taktiği biliyorsunuz.

İngilizlerin “scare tactics” dediği ucuz korku taktikleri.

1974 yılına kadar Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ın Makarios’a istediklerini almak için defalarca uyguladığı ama işe yaramayan taktik.

İki kafadar o günlerde Makarios’a “istediklerimizi vermezsen Türkiye gelir ha” diyorlardı.

Sonra “iki toplumlu iki bölgeli” yani bölücü ayırlıkçı federalistler de aynı taktiğe başvurdu.

Türkçe konuşan Kıbrıslı “barış güvercini” apartheidçı federalistler, iletişim kurabildikleri marjinal Rumca konuşan Kıbrıslılara,

-“gidin diğer federasyon istemeyen Rumlara da söyleyin” alt metniyle söylemler ürettiler.

Ne diyorlar?

“Kuzeyde durumlarımız çok kötü”.

“Biz bir çocuk yapıyoruz, onlar on çocuk yapıyor”.

“Yakında Rumlar olarak Türkiye ile komşu olacaksınız”.

Liste uzar gider.

Bu korkutmalardan sonra verilen direktif ise,

-“bunların olmasını istemiyorsanız, Türkiye’nin ve bizim isteklerimizi kabul etmelisiniz”.

İstenilen şey ve isteyen kişiler değişiyor ama taktik değişmiyor.

Bu taktiği elbette bu insanlara öğreten o taktiğin ustası olan işgalci Türkiye’nin ta kendisi.

Bu “tehdit ve şantaj” dilinin yarım asırdan fazladır Rumca konuşan Kıbrıslılar üzerinde bir etkisi olmamasının, bu dilin ucuz görüntüsü ve iğrenç olması dışında başka nedenleri de var.

Heralde bu nedenlerin en önemlisi hala bu topraklarda bazı insanların “ölümü esaretin yerine tercih etmeleridir”.

Evet, onur, haysiyet, özgürlük gibi kavramların özellikle işgal bölgesinde hayatına devam eden ve “esareti ölüme tercih edenler” için bir anlamı yok, bunu biliyoruz.

O yüzden kendi mantıklarına göre formülize ettikleri korkutma taktikleri ve “tehdit ve şantaj” dili onlar için hala “mantıklı” ve hala işe yarayacağını düşündükleri bir yol.

Bu dilin asıl sahibi olan Türkiye’nin başarmaya çalıştığı şey, elbette ki Rumca konuşan Kıbrıslıları bir şeye ikna etmek değil, yerleşimci nüfus kolonizasyonu için zaman kazanmak.

Kısacası isteyerek veya istemeyerek Rumca konuşan Kıbrıslılara karşı bu taktiğe başvuran insanların düşünmesi gereken asıl şey bu işin sonunda “ilk” kaybedenin kendileri olacağı.

Bunun olmaması için yapılacak tek şey ise belli.

Kıbrıslıların yüzde 18’ini oluşturan grubun hayatta kalabilmesi için yüzde 82’sini “esarete” ikna etmek gibi onursuz ve işe yaramayacak bir uğraş yerine onlarla yasal devletlerinin bayrağı altında birleşmeleridir.

Kısacası yine aynı noktaya geldik.

“Ya Kıbrıs Cumhuriyeti, ya Türkiye Cumhuriyeti”.