Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (03.01.2023) – Kıbrıs’ın işgal bölgesinde uluslararası hukuka göre bir savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş suç olarak yerleşimci sömürgeciliğine karşı ses çıkaran herkes “ırkçı” ilan edildi ve edilmeye devam ediyor.
Bunun en son örneği Avrupa gazetemizin “işgal bölgesinde” gerçekleşen “belediye seçimleri” hakkında yazdıkları sonrasında bazı “solcular” tarafından gösterilen tavır.
Uluslararası hukuk ve ondan da önemlisi bu adayı paylaştığımız, hatta konunun bizden fazla muhatabı olan evlerinden, anılarından, herşeyinden edilmiş Rumca konuşan Kıbrıslıların vicdanı “ırkçı” oluveriyor.
Bütün zırva ithamlarla heralde en çok muhatap olan isimlerden biriyim Kıbrıslılar Birliği örgütü içindeki faaliyetler ve söylemlerim sebebiyle.
Bu zırvalara en çok gülen kişi de heralde benim.
Avrupa gazetemize bu komik ithamların yapıldığı günlerde Avrupa’da dünyanın dört bir yanından bir araya gelen Marksist-Leninist örgütlerle toplantıda Kıbrıslılar Birliği’ni temsil ediyorduk.
Toplantıda ortak bir metin yazılacakken bir anda ortalık “faşizm” terimi üzerinden karıştı ve örgütler ikiye bölündü.
Asya, Afrika ve Güney Amerika’dan gelen örgütler “faşizm”in emperyalist batıya özgü birşey olduğunu, kolonyalizmle bağlantılı bir olgu olduğunu söylüyorlardı, bu olgunun olur olmaz her yerde, her coğrafya için kullanılması sebebiyle anlamının yitirtildiğinin altını çiziyorlardı.
Biz de örgüt olarak bu fikri destekledik…
Avrupa ve Kuzey Amerika’dan katılan örgütler ise faşizmin her yerde olabileceğini iddia ediyorlardı ve terimin eşcinsellik, kadın hakları gibi konular dahil olmak üzere her yerde kullanılabileceğini söylüyorlardı.
Tartışma sonrasında verilen arada bir katılımcı ile sohbet etmeye başladım.
Aslen Asyalı olan bu kişi Avrupa’da yaşıyordu.
Tartışmada o da kendisinin batılı devletlerden katılan aktivistler gibi düşünmediğini belirtti.
Sonra sohbet derinleşti, eşinin Avrupalı olduğunu ve bulunduğu Avrupa ülkesinde vatandaşlık almak için uzun yıllar süren prosedürden bahsetti.
Avrupa’da insanların para karşılığı evli görünerek başkalarına pasaport sağladıklarından dolayı prosedürün çok detaylı olduğunu ve devlet görevlilerinin bazen evlerine geldiğini, bir keresinde diş fırçalarının yerine bile baktığını söyledi.
Sonra bir saniye durdu ve espiriyi patlattı:
“Sanırım bu durumu Avrupalı yoldaşlarımıza söylesem o devlet memurlarını ‘diş fırçası faşistleri’ ilan edeceklerdi”.
İkimiz de kahkahayı patlattık.
Bugün “faşist”, “ırkçı”, “işgal”, “demokrasi”, “irade” gibi onlarca sözcük ve bu sözcüklerin süslediği eylemler kadar anlamını yitiren başka bir yer yoktur heralde Kıbrıs’ın işgal bölgesi sanal evreninden başka.
Bugün yerleşimci sömürgeciliğine karşı duruş sergileyip “ırkçı” yaftasını yiyenlerin üzüldüğünü ya da o yaftayı yememek için tüm dünyanın ve bu adayı paylaştıkları insanların vicdanına karşı cephe alan insanlarımızın olduğunu biliyorum.
Bu tip cahilce yaftalanmalar karşısında savunma refleksine girip “ırkçılık”, “etnik milliyetçilik”, “milliyetçilik”, “ezilen ulus milliyetçiliği” gibi birbirinden apayrı kavramları birbiriyle karıştırıp hepsine lanet okunması gibi yanlış bir noktaya bile varılabiliyor.
Bir zincir gibi toplumlar, örgütler, insanlar gerçeklikten kopuveriyor “sözcükler ile eylemler” anlamını yitirdiği zaman.
Gerçekliğe tutunmak, dünyanın ve özellikle bu toprakları paylaştığımız insanların vicdanına kulak vermek ve “sözcükler ile eylemleri” anlamsızlaştırmaya çalışanlara inat mücadele etmemiz gerekiyor yılmadan.
Aksi halde anlamını bilmedikleri halde ağızlarından “proletarya” veya “burjuvazi” gibi sözcükleri düşürmeyen insanlardan ne farkımız kalır değil mi?