Bu gidişle cebinizdeki Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğinden de olacaksınız

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (22.11.2022 – 23.11.2022) – “Evlerimizi, anılarımızı herşeyimizi elimizden alıp Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkmak için kendilerine sahte bir devlet inşa ettiler ve şimdi de bizi ırkçılıkla suçluyorlar”.

“Bu adada sadece Kıbrıs Cumhuriyeti’ni resmi devletleri olarak tanıdıklarına dair beyanat almadan Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği vermek başından hataydı”.

“Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olmayanların sahte devlet kimlikleriyle özgür bölgelere geçip eylem yapabilmesi kabul edilemez”.

“İki devlet ya da federasyon isteyerek yıkmak istedikleri, kuruluşundan beri vergi vermeyi reddettikleri devlete en ufak bir katkı bile yapmadan, ondan eğitim, sağlık, hibe, kimlik olmak üzere herşeyi istiyorlar, alamayınca da hakaret, küfür ve sözde insanlık dersi veriyorlar”.

Bunlar geçtiğimiz günlerde “Kimliksizler” adı altında Kıbrıs Cumhuriyeti’ni “ırkçılıkla” suçlayan kişilerin yaptığı ama güneyde pek duyulmayan yürüyüşten haberi olan Rumca konuşan Kıbrıslıların düşünceleri.

Organize edenlerin “yüzlerce” dediği ancak gerçekte aralarında Doros Polikarpu gibi marjinal birkaç Rumca konuşan Kıbrıslı ve halihazırda Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı Türkçe konuşan Kıbrıslıların olduğu 75 kişinin organize ettiği yürüyüş.

Yürüyüşten paylaşılan görüntülere bakıldığında görüleceği gibi katılanların arasında 20 tane karma evlilik çocuğu ya var ya yok.

Karma evlilik çocukları konusu “Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı” olan Türkçe konuşan Kıbrıslı siyasiler ve dolandırıcılar tarafından daha barikatlar bile açılmadan sömürülmeye başlayan tek konudur.

Bugün bu sömürüyü yapanlar “Kimliksizler” adı altında kurumsallaşarak çıkar sağlamak ve sanıyorum tüm Türkçe konuşan Kıbrıslıların kimliklerinden olmalarını sağlamak için uğraşıyorlar.

Bu noktada karma evliliklerden doğan çocukların çoğunluğunun zaten Kıbrıs Cumhuryeti vatandaşı olduğu gerçeğini hatırlatmakta da fayda görüyorum.

Bu vatandaşlıkların bir süre verildiği ve sonra durdurulduğu söylentisinin yalan olduğunu anlamanız için dilediğiniz bir gün Lefkoşa’daki Nüfus ve Göç Dairesi’ni ziyaret edebilir ve kimliğini alan karma evlilik çocuklarıyla sohbet edebilirsiniz.

Vatandaşlık alamayan karma evlilik çocuklarının durumlarının farkını defalarca anlattığım için bugün ona girmeyeceğim.

Şimdi geçtiğimiz günlerde gerçekleşen yürüyüşü organize eden insanlardan bahsederken söz ettiğim “çıkar” konusunu netleştirelim.

Yürüyüşü gerçekleştirenlerin başını çeken siyasi güruhun öncelikle gençlerin oluşturduğu “Karma Evlilik Sorunu Çözüm Hareketi” ile yakınlaştığını biliyoruz.

Sonra bir Kıbrıs klasiği olarak bu gençlerin içerisinde devşirebildikleri birkaçını yanlarına alarak karma evlilik konusunu siyasi çıkarlarına alet etmek için Kimliksizler adında yeni bir oluşum kurdular.

Elimde yazışmaları olan bir mesajlaşma grubuyla bu gençlerden “Avrupa Konseyi’ne dilekçe vermek” gibi saçma sapan bir sebeple avukata ödenmek üzere kişi başı 50 avro istediklerini bilmekteyim.

Ve işin üzücü tarafı insanlarımız hala bu gibi dolandırıcılıklara inanarak “Avrupa Konseyi”nin dilekçe ile çalışan bir kurum olduğunu zannetmekte.

Kimliksizler grubu altında kurumsallaşan bu kişilerin şimdi ve daha önce elde ettiği gelirlerin “ırkçı” Kıbrıs Cumhuriyeti’ne vergilerinin ödenip ödenmediğini de yakında sizlerle paylaşacağım.

Aslında elimde sizlere yazacağım çok daha eğlenceli bilgi ve belge mevcut bu işin başını çeken herkesle ilgili.

Yavaş yavaş sizlerle paylaşacağım ve çok eğleneceğiz…

Öteki önemli konu ise bu yürüyüşün tüm Türkçe konuşan Kıbrıslıları ilgilendiren boyutu.

Sözde Türkiye Büyükelçiliği ile yakınlığı olduğu söylenen bu illegal yerleşik sevici “sol” güruh, yapacağı provokatif eylemlerle herkes için pandoranın kutusunu açmakta çünkü.

Özgür bölgede duyulmayan yürüyüşten haberi olan küçük bir grup Rumca konuşan Kıbrıslı’nın konuya verdiği tepkiler aslında vicdanlı, mantıklı ve onurlu her Kıbrıslı tarafından paylaşılmakta.

Hatta bildiğiniz gibi “Karma Evlilik Sorunu Çözüm Hareketi” bile bu eyleme destek vermedi.

Ancak bu tip çirkin eylemler devam ederse Rumca konuşan Kıbrıslı kamuoyunda konu hakkında “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni istemeyenlerin Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılması” konusunda haklı bir reaksiyon ortaya çıkacaktır.

Her zaman yazdığım ve yazdıktan sonra birçok kişinin de sonunda anlamaya başladığı gibi “vatandaşlık” konusu devletlerin kendi egemenliği dahilinde bir konudur.

Ne Avrupa Birliği, ne Birleşmiş Milletler, ne de başka bir kuruluş bu konuda hiçbir ülkeye bir baskı yapamaz.

Avrupa Birliği içinde vatandaşlık yasaları en hafif olan ülkelerden birinin Kıbrıs Cumhuriyeti olduğunu, Estonya, Letonya, Almanya gibi örnekleri de kullanarak detaylı bir şekilde kaleme aldım.

Aynı zamanda Avrupa Birliği içerisinde bulunan 27 ülkenin 15’inde, yani yarısından fazlasında “vatana ihanet veya sadakatsizlik” nedeniyle vatandaşlık iptal edilebilmekte.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin vatandaşlık yasasının üçüncü bölümünde de şunlar yazmaktadır:

“Bakanlar Kurulu, herhangi bir Cumhuriyet vatandaşının eylem veya sözleriyle cumhuriyete karşı sadakatsiz veya hoşnutsuz olduğuna ikna olursa vatandaşlıktan mahrum edebilir”.

Yine anlatmaya çalıştığım şey “vatandaşlık” konusu devletlerin kendi kanunları ile belirlenen bir konudur.

Konunun nereye bağlanacağını anladığınızı tahmin ediyorum.

Bugün Kıbrıslıların büyük çoğunluğunun halihazırda “1960 yılında kurulan üniter Kıbrıs Cumhuriyeti ve anayasını tanımayan” kişilerin vatandaşlığı konusunda rahatsız olduğu bir gerçektir.

2019 yılının sonunda Kıbrıs Cumhuriyeti meclisindeki bazı partilerin önerdiği ve Kıbrıslılar Birliği olarak bizlerin de desteklediği yasa önerisini hatırladınız mı?

Bu yasa önersine göre “bütün” Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarından adanın tek resmi hükümeti olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gördüklerine, sahte devletin yönetimindeki herhangi bir makamda çalışmadığına ve yasal sahibi olmadığı bir mülkte hak iddia etmediğine” dair yazılı beyan verilmesi istenmekteydi.

Bu yasa o gün için çeşitli sebeplerle meclisten geçmemişti.

Ama 2019 yılında ne Türkiye’nin bölgedeki tehditleri bugünkü sevideydi, ne işgal bölgesindeki rejim ve nüfus Türkiye’nin bugünkü kadar kontrolündeydi, ne geçtiğimiz günlerdeki gibi Kıbrıslıları “irite edici” provokatif eylemler yapılmaktaydı, ne de konu hakkında Rumca konuşan Kıbrıslılar arasında yeterli bir kamuoyu oluşmuştu.

Bu tür tavırlarla yapılacak, haksız ve çirkin eylemlerin yaratacağı kamuoyu sebebiyle herşeyin 2019 yılında önerilen ve bana göre gerekli yasa önerisinden daha farklı boyuta gidileceği kanaatine varmak için müneccim olmaya gerek yoktur.

Ama oturup sağlam kafayla düşündüğünüz zaman siyasi ve kişisel geçmişi provokatörlük ve çıkar ekseninde dönen ve son zamanlarda sözde Türkiye Büyükelçiliği ile yakınlığı olduğu söylenen bu grubun da yapmaya çalıştığının tam da işlerin farklı boyutlara götürülmesi olduğunu görebilirsiniz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin emekli büyükelçilerinden Tugay Uluçevik’in 16 Temmuz 2021’de Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Kıbrıs’ta söylem ve eylem zamanı” başlıklı bir yazısını hatırlayalım.

Kendisi Türkiye’nin Kıbrıs’ta atması gerektiği adımları 7 madde içerisinde özetlemişti.

Başta Aziz Şah olmak üzere ülkemizdeki gazeteciler de bu 7 maddenin nasıl adım adım gerçekleştiğinin analizini insanlarımızla paylaşmıştı.

İşte o maddelerin yedincisi “Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportlarının terk edilmesi” maddesiydi.

Ben bu maddenin Türkiye ve Türk kamouyu için önemini bildiğim kadar Türkçe konuşan Kıbrıslıların da asla yanaşmak istemeyeceği bir eşik olduğunu da bilmekteyim.

Bu yüzden bugün yaşananların sözde Türkiye Büyükelçiliği tarafından organize edilen ve Türkçe konuşan Kıbrıslıları “kimliklerinden” edecek eşikten sürüklemek için yapılan bir hamle olduğuna inanmaktayım.

Yasalar ortadayken ve konu ile ilgili alınması gereken yol belliyken bir anda ortaya çıkıp Kıbrıs Cumhuriyeti ve Rumca konuşan Kıbrıslılara karşı bir nefret söylemiyle eylemlere başlanmasının başka bir açıklaması olamaz.

Hem Rumca konuşan Kıbrıslı toplumu tarafından en fazla nefret edilen ve kendisinin de Kıbrıs Cumhuriyeti’yle sorunları olduğu bilinen Doros Polikarpu gibi bir kişinin desteğiyle, hem de bu eylemleri Türkçe konuşan Kıbrıslı toplumunun ezici çoğunluğu tasvip etmediği gün gibi ortadayken.

Belli ki bu kışkırtıcı ve provakatif hareketlerle özellikle Rumca konuşan Kıbrıslılar arasında bir kamuoyu yaratarak Türkçe konuşan Kıbrıslılar ile arasının açılması ve “kimlik” konusu üzerinde bir siyasi reaksiyon yaratılması hedeflenmekte.

İsimlerin bile bu kadar özenle seçilip, herşeyin bu kadar dikkatlice organize edilmiş olması, bu yaşananların Türkiye’nin Türkçe konuşan Kıbrıslıları bitirme projesinin bir parçası olduğunu açıkça gözler önüne sermekte.