6-7 Eylül olayları, 27 Mayıs ve Kıbrıslılar

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (11.09.2022) – Türkiye’de Adnan Menderes ve Demokrat Parti dönemi…

Yani Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonraki ilk anti-Kemalist iktidar denemesi.

Bu deneme Kıbrıs’a da uzanmış, zamanın Türkçe konuşan Kıbrıslı liderliğinin talimatıyla tüm şehirlerdeki birlik, dernek ve kulüplerdeki Atatürk portreleri indirilmeye ve yerine Menderes portreleri konulmaya başlanmıştı.

Baf hariç.

Dr. İhsan Ali bu girişime sert bir şekilde karşı çıkmış ve kendi şehrinde buna izin vermemişti.

Türkçe konuşan Kıbrıslı toplumunun Atatürk’ü çok sevdiği söylentisinin yalan olduğunun da bir yansıması aslında bu küçük hikaye.

Türkiye’ye ideolojik bağlılığı her zaman Dr. Fazıl Küçük’ün meşhur “kazık” demecinde özetlendiği kadar olmuştur çünkü Türkçe konuşan Kıbrıslı liderliğinin.

Atatürk’ten sonraki Milli Şef yani İsmet İnönü dönemi ve çok kısa süreli 27 Mayıs devrimi dışında Kemalizm ile alakası bulunmayan bir devlete bağlılıktır o bağlılık.

Hatta aynı Rauf Denktaş ve Emin Dirvana mücadelesinde olduğu gibi bu Kemalist dönemlerde ise “yürek yemişcesine” karşı durabilmişti Türkçe konuşan Kıbrıslı liderliği Türkiye’ye.

İhsan Ali’nin Atatürk yerine Menderes portresini asmayı reddettiği zamanlar Türkiye’de Menderes hükümetinin “Kıbrıs Türktür” safsatasıyla organize ettiği 6-7 Eylül olaylarının gerçekleştiği zamanlardı.

Eylül’ün o karanlık günlerinde yaşananların detayları hakkında yazmayacağım bugün.

Ben o günleri kitaplardan okumadım…

Doğduğum ve çocukluğumun geçtiği İstanbul’un Bakırköy semtinde oyun oynadığım Ermeni komşu çocuğu İzabel’in ebeveynlerinin gözlerinde elli yılın geçiremediği tedirginlikte, ya da muhtemelen hayatının kolay olabilmesi için kendisine Murat ismi verilen ilkokuldaki Rum arkadaşımdan okudum.

Bunları doğru yerden ve doğru yerde okuduğum için acı olayların sorumlularını da biliyorum.

Bu sorumluları bilerek ucu Kıbrıs’a da dokunan bu olayı aynı zamanda bir Kıbrıslı olarak da okuyabiliyorum.

O gün Kıbrıs’ta ve Türkiye’de yaşanan acıların sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti’nin biraz önce bahsettiğim küçük aydınlık zamanları haricindeki tüm hükümetleridir.

Kıbrıs’taki acılara son verip Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşaması için Emin Dirvana’nın deyimiyle “Raufçulara” karşı mücadele veren ve 6-7 Eylül olaylarının da aralarında bulunduğu birçok gerekçe ile Menderes ve çetesini idam eden zamanın Kemalistleri değildir sorumlu olan.

O idamlar ki haksızlığa uğrayan, siyasi istikbal adına hayatları sönen 6-7 Eylül mağdurları için bir adalet olmuştur.

Portekiz’de bugün kutlanmaya devam eden “Karanfil Devrimi” ile birlikte iki ilerici askeri harekettir “27 Mayıs” birçok uluslararası tarihçiye göre.

Kıbrıslı dostlarıma her zaman Türkiye’de yaşananlara bir Kıbrıslı gibi bakmaya çalışmalarını tavsiye ediyorum. Ve mesela bu adanın tarihinin aydınlık yüzleri İhsan Ali, Ahmet Muzaffer Gürkan, Ayhan Hikmet ve Derviş Ali Kavazoğlu’nu daha iyi okuyup anlamalarını. Bu bahsi geçen karanlık dönemlerde yaşamış ve bütün yaşananlar hakkında bir sözü olmuş çünkü bu insanlarımızın.

Örneğin 27 Mayıs’ın hem Türkçe konuşan Kıbrıslı liderliğinin eşkiyalıklarının hem de Türkiye’nin Kıbrıs’taki bölücü faaliyetlerine karşı bir umut olduğunu bilerek “27 Mayıs Hürriyet Kulübü”nü kuran İhsan Ali’nin aynı zamanda dostu olan İsmet İnönü’yle mesajlaşmasını hatırlayalım:

“Sayın İsmet İnönü,

Başbakanlığınız altında kurulmuş olan hükümete başarılar dilerken, bütün ömrünüz boyunca vatana ve millete yaptığınız sayısız verimli hizmetlerinize yenilerini ekleyeceğinize, dehanıza inanmış bir insan olarak emin bulunduğumu ifade etmekliğime müsaadenizi reca eder, saygılarımı sunarım.”

Dr. İhsan Ali, 27 Mayıs Hürriyet Kulübü Başkanı, Baf- Kıbrıs”

İnönü de yine basına yansıtılan bir cevap göndermişti İhsan Ali’ye:

“Sayın Dr. İhsan Ali,

Tebrikine ve samimi duygularınıza teşekkür eder, en iyi temennilerimi sunarım.

Başbakan İsmet İnönü.”

Ayhan Hikmet ile Ahmet Muzaffer Gürkan’ın Cumhuriyet gazetesi ve Kıbrıs Türk Halk Partisi’nin de görüşleri ve duruşunun İhsan Ali’ninkinden eksiği değil fazlası vardı.

Derviş Ali Kavazoğlu’nun duruşunu merak ediyorsanız “Türkiye’mizin Atatürkçü, ilerici, 27 Mayıs’cı, demokratik düşünceli kıymetli evlatları” sözlerine yer verdiği meşhur Dali mitingindeki konuşmasını dinleyebilirsiniz.

Bu Kıbrıslı önderler, aynı bizler gibi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşaması için adadıkları hayatlarında Türkiye’de o kısacık dönemde gücü elinde tutan Kemalistlerle omuz omuza olmuştur ve doğru yapmışlardır.

İsmet İnönü onların emekleri sayesinde Türkçe konuşan Kıbrıslıları, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki yetkilerini terketmemeleri için ikna etmeye çalışmış, yeri gelmiş tehdit etmiş ve Birleşmiş Milletler’in “Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin adanın tek meşru hükümeti” olduğu kararına Türkiye’nin onay vermesini sağlamıştır.

Kısacası 27 Mayıs ve o zamanın Kemalistleridir 6-7 Eylül’de yaşanan acıların ve Kıbrıs’ta yaşanan eşkiyalıkların öcünü alan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne inanan Kıbrıslılara kanat geren.

Uzun lafın kısası, bugün Türkiye’de Kemalizm rozeti taşıyan kesimin Kıbrıs konusunda Türkiye toplumunun geri kalanından farksız yanlış duruşuna bakarak “Kemalizm ideolojisini” bu adada ya da zamanın Türkiyesi’nde yaşananlardan sorumlu tutmak bizi doğru yerlere götürmeyecektir.

Aslında burada anlatmak istediğim şey, mücadele verirken, kelimeler sarfederken, hedef belirlerken enerjinin doğru kullanılması, analizlerin doğru yapılması, boşa kurşun sıkılmamasının önemidir.

Türkiye’nin toplumsal analizini yapmak ve tarihinin tozlu sayfalarına girmek bir Kıbrıslı için çetrefilli ve Kıbrıs’ın bugünkü ihtiyacı olan mücadele ve söyleme bir katkı yerine zaman kaybı yaratacak bir eylemdir.

Ne Atatürk’ün ne de onun devrimlerinin Kıbrıs ile uzaktan yakından alakası bulunmamaktadır.

Atatürk’ün Kıbrıs konusunda kaynağı bulunan bir sözüne rastlanmadığı gerçeğinin yanısıra, Misak-ı Milli sınırları içine bugünkü Irak toprakları bile katılırken Kıbrıs’ın doğru bir şekilde dışarıda bırakıldığı da bir gerçektir.

Kıbrıs’ta yaşanan tüm acıların sorumlusu Kemalizmmiş gibi görmek ya da göstermek sanıyorum kültürel olarak “Türkiyelileşme”nin ve siyasi okumalarımızın da Kıbrıs yerine Türkiye merkezci bir noktaya gelmesinden kaynaklanmaktadır.

Bu korkunç durum, insanlarımızın zihinlerindeki Kıbrıslılığın silinmeye devam ettiğinin ve Kıbrıs eksenli bir bakış açısından oldukça uzaklaştığının üzücü alarmını da vermektedir aslında.