Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (26.06.2022) – Türkiye’deki siyasi partileri seviyorlar.
Bütün siyasetçilerini izliyorlar.
Onlardan kahraman yaratıyor, onların zaferine kendi zaferleriymiş gibi seviniyorlar.
Ama bir yandan da ağızlarında hep Kıbrıs.
Kendilerince bağlantı kuruyorlar.
“Ama o Türkiye’nin başına gelse belki bizim için farklı olur” ya da “başımıza herşey Türkiye’deki şu adam yüzünden geldi” diye kendilerini avutuyorlar.
Bilmiyorlar, korkuyorlar, anlamıyorlar.
Şaşırmıyorum.
O yüzden kalkıp, Kıbrıs’ta 1974 ve sonrasında yaşananlardan sorumlu olan CHP ile ortak mücadele verilebileceğini zannediyorlar.
Başkaları gibi kızmıyorum.
Dedim ya, çünkü şaşırmıyorum.
CHP’li bunaklar ve onların çocukları için Kıbrıs’ın, Acapulco Hotel veya Dome Hotel’de özgürce rakı içtikleri 90’lı yıllardaki anıları dışında bir şey olmadığını bilmiyorlar.
CHP’yi bugün yöneten Alevi liderin bile “Biz milliyetçiliği sokak duvarlarına değil Kıbrıs’ın Beşparmak dağlarına yazdık” diyerek dolaştığını duymuyorlar.
İşin tuhaf tarafı daha yirmi sene evvel onlar Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte federal Kıbrıs için mücadele verirken, CHP’nin her zaman olduğu gibi Rauf Denktaş’ın yanında olduğunu unutuyorlar.
Bugün CHP ile görüşmeye giden gençlerin yaşları, onları oraya gönderip alkışlayanların akılları yetmeyebilir.
Ama ben Annan Planı süreci sırasında, henüz oniki-onüç yaşındayken elinde parti bayraklarıyla Rauf Denktaş’ın İstanbul Atatürk Havalimanı’na gelişini birbirine sarılarak bekleyen binlerce CHP, İşçi Partisi ve MHP’linin arasındaydım.
“CHP, İşçi Partsi, MHP yanyana mı” dediniz galiba…
Çünkü sadece onlar değil, Kıbrıs konusunda tüm Türkiye halkının tek yürek olduğunu ve sonsuza kadar öyle olacağını öğrenemediniz hala.
Ama dediğim gibi, şaşırmıyorum ve size kızmıyorum.
Biraz şaşırdığım, sonra da şaşırdığıma şaşırdığım bir grup insanımız var ama.
Bu partileri veya örgütleri desteklemedikleri halde bütün gün onlara kızan ve gördüklerinden dolayı “yıkılmaktan” usanmayan insanlarımız…
Bu partileri ve örgütleri eleştirirken bile Kıbrıs temelli bir bakış açısından değerlendirme yapmak yerine alakasızca Kemalizm’in kötülüğünden falan bahseden insanlarımız…
Kendi düşüncelerine uygun siyasi yapılara destek vermek yerine, muhtemelen nicelik tutkusundan ya da çözümün KKTC yapısı altında kurulmuş yapıların sokak yürüyüşlerinden geleceğine inançlarından dolayı bu parti ve örgütleri kızgınlıklarıyla “ıslah” edeceklerini düşünen insanlarımız…
Bunlar artık şaşırılacak şeyler değil, bu koca tımarhanede yaşayabilmek için insanlarımızın kendileri için yarattığı tedaviler, biliyorum.
O yüzden “federalist” ve “barışçı” bir parti gidip CHP ve diğer Türkiye partileri ile görüştüğü zaman kimse asıl sorunu görmüyor.
Asıl sorun, kendi tabirleri ile “barış” isteyen bu güruhun hayatlarında bir kez “barış” yapmak istedikleri Rumca konuşan Kıbrıslı siyasi partilerle görüşmeye gitmemeleri.
Siz federalist siyasi partilerin, AKEL dışında Rumca konuşan Kıbrıslıların diğer siyasi partileriyle görüştüğünü duydunuz mu?
EDEK, DİKO, DİPA, Ekologlar, Kıbrıs meclisi içindeki veya dışındaki Rumca konuşan Kıbrıslılara ait herhangi bir parti ya da örgütün fikirlerini ve nasıl bir Kıbrıs arzuladıklarını merak ediyorlar mı?
Ya da sözde birlikte yaşamak istedikleri ve Kıbrıslıların yüzde sekseninden fazlasını oluşturan Rumca konuşan Kıbrıslıların AKEL ve DİSİ dışındaki siyasi hareketlerinin isimlerini hayatlarında duymuşlar mıdır?
Asıl ihtiyaç olan tanımadıkları Türkiye halkının Kıbrıs konusundaki fikirlerini değiştirme gibi boş bir çaba mı yoksa Kıbrıslı nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Rumca konuşanlara kendilerini tanıtmak mı dersiniz?
Yıllardır Kıbrıs Cumhuriyeti’nin özgür bölgelerinde, Rumca konuşan Kıbrıslı halk ve AKEL’in “iki toplumcu” marjinal ekibi dışındaki tüm Kıbrıslı siyasi cepheler ile temas halinde yaşayan belki de tek Türkçe konuşan Kıbrıslı olarak bir şeyi söylemek istiyorum.
O da, bugün Rumca konuşan Kıbrıslıların, Türkçe konuşan Kıbrıslılar arasında Şener Levent dışında tanıdığı ve saygı duyduğu bir figür olmadığı gerçeği.
Bunun sebebi de Rumca konuşan Kıbrıslı tüm siyasi cepheler ile sadece Şener Levent, Yasemin Hareketi ve Kıbrıslılar Birliği’nin iletişimi bulunması.
Bırakın diğer Türkçe konuşan Kıbrıslı siyasi partilerin varlığından haberlerinin olmasını, Mustafa Akıncı’nın bile ismini bilmemekte Rumca konuşan Kıbrıslıların çoğu.
Bu onların suçu mu?
Ya da bu bir suç mu?
İkisine de hayır.
Türkiye tarafından kontrol edilen bir grup insanın siyasi örgütlenmeleri veya siyasi figürlerini öğrenmelerinin ne gereği olabilir Rumca konuşan Kıbrıslıların?
Hele o grup insanın sözde “muhalefeti” bile yüzünü diğer Kıbrıslı kardeşleri yerine Türkiye halkına dönmüşken.
Bütün bunları yazımda bahsettiğim “yıkılgan” arkadaşlarımızın sıkça yaptığı gibi birilerine “akıl vermeye” çalışmak amacıyla söylemiyorum.
Her siyasi parti ve örgütün kendine has görüşleri ve aktiviteleri vardır ve bunlara sadece o yapıların destekçileri ve üyeleri karar verir.
Bütün bu tiyatrodan rahatsız olan insanlarımız için altını çizmek istediğim şey ise bu adada doğru şekilde mücadele veren siyasi bir cephe yazımda belirttiğim gibi mevcuttur.
O cephe bugün Rumca konuşan Kıbrıslar ile dünya ilericileri tarafından tanınan ve takdir edilen tek cepheyken, Türkçe konuşan Kıbrıslıların bir kısmı tarafından yokmuş gibi davranılmasının nedenlerinin üzerinde herkesin durması gerekmekte.
Kısaca söylemek istediğim, yüzü Türkiye’ye dönük, işgal’e işgal demeyen, yerleşimci sömürgeciliğini ağzına almayan yapıları kızarak ıslah etmeye çalışmak yerine; o büyük enerjiyi, yüzü Kıbrıs’a ve bu adayı paylaştığımız Kıbrıslı çoğunluğa dönük cepheler içinde mücadele vermeye harcamaktır doğru olan.
Kıbrıs’ın kurtuluşu adına yapılacak olan budur.
Yüzümüzü Türkiye’ye değil, Kıbrıs’ın çoğunluğuna ve çoğulculuğuna dönmek…