Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (19.06.2022) – Ne yazmıştım daha önceki “Birçok Türkçe konuşan Kıbrıslının aynası: Niyazi Kızılyürek” yazımda?
“Ortalama bir Rumca konuşan Kıbrıslıya Kıbrıs sorununun sebebi nedir diye sorarsanız size ‘Türkçe konuşan Kıbrıslıların herşeyi istemesi’ diye cevap verecektir”.
Bu yazıyı yazmama neden olan şey ise, Avrupa Parlamentosu milletvekili Niyazi Kızılyürek’in “yasalar” gereği milletvekili seçildikten sonra “yasalar gereği” üniversite ile ilişkisinin kesilmesinin ardından aldığı “bana bunu Kıbrıslı Türk olduğum için yapıyorlar” tavrıydı.
Ucuz, kendini azınlık gören ve bundan dolayı kendinin toplumun geri kalanından daha ayrıcalıklı olması gerektiğine inanan bir kafa yapısı.
Aslında o tavır toplumumuzun bir kısmının her zaman içinde bulunduğu ezik ve bozguncu tavrın yansımasıydı.
1960’ta devlet kurulurken yazılan herşeye karşı “Kıbrıs Cumhuriyetini tanımam, ayrı devlet isterim” ya da “üniter Kıbrıs anayasasını tanımam federasyon isterim” diyerek başkalarına hediye edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nden hak iddia edilmesinden söz ediyorum.
Ekseriyetle her gün bu kafa yapısının ürettiği demeçleri özellikle Türkçe konuşan Kıbrıslıların kendine “sol” diyen cephelerinden duyuyoruz.
Bu yazı dizimde Niyazi’yi hepsinin temsilcisi olarak kullanmayı, şu anda oturduğu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsil ettiği koltuktan dolayı anlamlı buluyorum.
Geçtiğimiz günlerde, kendisi Kıbrıs milli futbol takımı seçmelerine katılmak isteyen bir Türkçe konuşan Kıbrıslının Kıbrıs Futbol Federasyonu tarafından çağırılmamasına tepki göstererek bu kişinin “Kıbrıslı Türk” olduğu için seçmelere çağırılmadığına inandığını açıkladı.
Aynı Kıbrıs Cumhuriyeti gibi Kıbrıs Futbol Federasyonu’nu da Rumca konuşan Kıbrıslılara hediye ederek, kendi “devletleri” gibi “futbol federasyonu” kuran ayrılıkçıların beklentileri enteresan değil mi?
Etnik olarak ayrışmış kurumlar, kendisinin de savunduğu “ayrılıkçı” federal hayalin de bir parçasıyken, Kıbrıs Futbol Federasyonu’nu ayrılıkçılıkla suçlamak, aynı geçtiğimiz günlerde kendi kişisel çıkarları için yaptığı çıkışın bir parçası…
Bugün hayatlarını bölücü ve ayrılıkçı federal Kıbrıs’a adamış ve KKTC denen yapıdan hem maddi, hem statü, hem de mevki bazında faydalanmış kişiler yavaş yavaş bunların hepsini kaybediyorlar.
Bunları kaybederken, 50 sene içerisinde elde edebildikleri ganimetlerden de olmamak, 1960 anayasasındaki hakları bile bugünkü koşullarda, aslında kendilerine ait olmayan şeyleri de kaybetmeyerek istiyorlar.
Ancak öyle bir dünya yok.
Bu edebiyatı ne Rumca konuşan Kıbrıslılar, ne de dünya yemiyor elbet.
Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki kurumlarda yer edinmek ve bu cumhuriyetteki “haklarınızdan” faydalanmak istiyorsanız önce o cumhuriyete ve anayasal düzenine dönmeye razı olmanız gerekmektedir.
“Hem onu hem bunu” olmadı, olmuyor, olmayacak ve olmamalı.
Ayrılıkçı çözümler peşinden koşanların başkalarını “ayrımcılıkla” suçlaması en hafif tabiri ile mide bulandırıcı.
Hele bunun “yetenek ve beceri” gerektiren spor, sanat veya zanaat gibi konularda yapılması daha da iğrenç ve zavallı bir durum.
Bu konu benim yeni eleştirdiğim bir konu değil.
Spesifik örneklerimi çoğaltabilirim.
Örneğin Kıbrıs Cumhuriyeti’nde gerçekleşen ve daha önceleri Türkçe konuşan Kıbrıslılara da ödüller vermiş sanat festivallerinde ödül alamadıktan sonra “bana Kıbrıslı Türk olduğum için ödül vermediler” diyen kaç sanatçıyla tanıştım sayısını bilmiyorum.
Ya da o kadar kişi Kıbrıs Cumhuriyeti’nde meslek icra ederken, iş görüşmesine çağırılıp işi alamayan ve bu ezik avuntular ile kendilerini kandırmaya çalışan insanları tanımışsınızdır.
Yanlış anlaşılmasın ayrımcılık dediğimiz şey dünyanın her tarafında olan bir şey.
Cinsiyeti veya cinsel eğilimi, siyasi görüşleri, görüntüsü gibi onlarca sebepten insanlar her zaman ayrımcılığa uğramaktadır.
Ama ortada tonlarca olumlu örneği varken, bazı şeylerin arzu ettiği gibi olmaması sebebiyle hemen ucuz “etnisite” kartını oynayıp buradan nemalanmak isteyen insanlar hepimiz için bir utanç kaynağı.
Açık olan şey Niyazi bu genç ve başarılı sporcuyu kullanarak yakın zamanda yasalara göre işten çıkarılması sonrasında çıkardığı “etnik kompleks” bezeli yaygarayı devam ettirmek istiyor.
Bu çirkin ve aşağılık tavra araç olmak ya da bu mentaliteye inanmak ise insanlarımızın yapmaması gereken bir şey.
Her zaman söylediğim gibi ister “iki devletçi” ister “federalist” olsun, tüm “etnisite” temelli ayrılıkçı ve bölücü düşünceler sebebiyle bugün bu haldeyiz.
Toplumun yüzde onsekizinin koskoca bir devletin kaderini belirlemesinin normal, hakkaniyetli ve kalıcı bir çözüm olduğunu söylemek ve tüm demokratik ülkelerde olan “eşit vatandaşlık” kavramının “yama” olmak veya bir kayıp olarak algılamayı, etno-sentrizm ile soslanmış narsistik kişilik bozukluğu dışında nasıl tanımlayabileceğimizi bilmiyorum.
Toplumun bir kısmının sahip olduğu aşağılık kompleksinin neden olduğu bu etnik fetişizmin terkedilip, Kıbrıslılığa ve varolan Kıbrıs devletine sahip çıkıp devleti modern demokrasi yani çoğulcu demokrasiye geçirmeyi amaçlamadığımız müddetçe kaybetmeye mahkumuz.
Ama işin en üzücü tarafı bu kaybedişin onurlu bir kaybediş değil zavallı bir kaybediş olacağı.
“Kaybettikten sonra nasıl bir kaybediş olduğunun ne önemi var” diye düşünmeyin, çünkü kaybederken bile nasıl kaybettiğinizin aslında çok önemi var.