Türkiye Yunan uçağı mı vurur, işgal bölgesini mi “ilhak” eder?

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (12.06.2022) – Yunanistan’a gittiğinizde yaşamanız gereken bir deneyim de sabah ya da akşam farketmeksizin haber kanallarını açıp bakmanız.

Çünkü göreceğiniz şey yedi gün yirmidört saat Türkiye ile ilgili haberler olacaktır.

Neredeyse her gün Türk jetlerinin Yunan adalarını taciz ettiği haberleri veya herhangi bir Türk’ün Yunanistan hakkında söyledikleri haber oluyor…

Kaç defa adını benim bile duymadığım, Türkiye’nin yerel gazetelerinin mahalle muhtarı kılıklı yazarlarının yazılarının sanki önemli bir şeymiş gibi aktarıldığına şahit oldum bilmiyorum.

Türkiye’nin işgali altındaki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin özgür bölgelerinde bile bu kadar çapsız bir propaganda yapılmamakta Türkiye’ye karşı.

Geçtiğimiz aylarda Yunanistan’ın Prin gazetesiyle gerçekleşen röportajımda bu konu hakkında, “Yunan siyasi elitleri Türkiye’yi, halkının dikkatini on yıllardır Yunanistan’da sürmekte olan tüm yolsuzluklardan başka yöne çekmek için kullanmaktadır” demiştim ve bunun arkasındayım.

Yanlış anlaşılmasın, Türkiye’nin varlığının tüm bölge devletleri ve özellikle komşuları için başlı başına büyük bir tehdit olduğunu düşünmekteyim.

Ama Yunanistan’ın siyasi elit kontrolü altında olan medyasının bu propagandalar ile yapmaya çalıştığı şey farklı.

Bugün başka türlü bir propaganda da Türkiye’de yapılmaya başlandı Yunanistan’a karşı.

Ancak korkutucu olan şey Yunanistan’ın Türkiye karşıtı propagandalarının amacıyla Türkiye’nin Yunanistan karşıtı propagandalarının amacı arasındaki fark.

Kıbrıs’ta yaşadığımız için size örneklerle Türkiye’nin bir başka ülke için devlet eliyle başlattığı propagandaların sonucunun saldırganlık ile bittiğinin örneklerini paylaşma gereği duymuyorum.

Yaşananlara baktığımızda açık olan şeyin Türkiye’nin yakın zamanda yine radikal ve askeri bir hamle yapacağı ve bunun için kamuoyu oluşturmaya çalıştığı olduğunu görüyorum.

Radikal ve askeri bir hamle derken kastettiğim bir savaş değil.

2015 yılında Türkiye’nin Rus savaş uçağını nasıl düşürdüğünü hepimiz hatırlıyoruz.

Türkiye kendisinin on yıllardır suçlandığı “sınır ihlali” konusunda Yunanistan’ı sıkça suçlamaya başlamasının benzer bir hamleye bağlanacağını düşünmek sanıyorum hayalperestlik olmaz.

Bütün bu yaşananlar sebebiyle Türkiye’nin elde etmeye çalıştığı şeyi, yine aynı röportajda “Bugün Türk siyasi elitleri de bu gerilimi, Türk halkının dikkatini yaşadıkları ekonomik felaketten başka yöne çekmek için kullanıyor” diye özetlemiş ve detaylara girmiştim.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tek hedeflediği insanların dikkatini başka yöne çekmek değil aynı zamanda onlara bir “zafer” vererek seçimlerdeki şansını artırmak aslında.

Türkiye’de bazı gazeteciler yanlış bir şekilde bu “zafer” ihtiyacının “Kıbrıs’ın işgal altındaki kuzeyinin ilhakı” ile giderebileceğini yazıyor bugün ve ne yazık ki adamızdaki bazı insanlar da buna ihtimal verebiliyor.

Türkiye’nin Kıbrıs’ın işgal altındaki kuzeyini ilhak edeceğini iddia etmek aslında şu anda fiilen yaşananların ilhak olduğunu göremeyecek kadar kör olmaktan kaynaklanıyor.

Bahsettikleri “ilhak” eğer Türkiye’nin çıkıp da dünyaya “işgal bölgesi bugünden itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vilayetidir” diye ilan etmesiyse bunun hiçbir zaman yaşanmayacağını söyleyebilirim.

Çünkü Türkiye’nin zaten işgal ve fiilen ilhak ettiği toprakları hiçbir zaman hukuki ve ekonomik olarak dünya ile bağlayarak kara parasını ve hukuksuz işlerini hallettiği uydu “devletçiği”nden, “arka bahçesi”nden ya da “kalınbağırsağı”ndan kurtulma niyeti olmayacaktır.

Bunun nedenlerini defalarca uzun uzun açıkladım ama konu ile ilgili sadece bir yazı okumak istiyorsanız 23 Şubat 2020 tarihinde Afrika gazetemizde yayınlanan “Türkiye Kıbrıs’ı ‘ilhak’ etmez!” başlıklı yazımdaki özeti okumanızı tavsiye edebilirim.

Türkiye’nin niyeti işgal ettiği topraklarda kendine karşı olan sesleri, yani Türkçe konuşan Kıbrıslıları defederek, yerleşimci sömürgeciliği ile getirdiği insanlarıyla rahatça kontrol etmektir ki bunu da bugün başarmak üzeredir.

Asıl konumuza geri dönecek olursak Erdoğan’ın 2023 yılında Türkiye’de gerçekleşecek seçim öncesinde Kıbrıs’ta olmasa bile yakınlarımızda büyük bir deprem yaratacağı kuvvetle muhtemel.

Ve elbette bu depremin yansımalarını Kıbrıs’ta hem siyasi hem de toplumsal yönden fazlasıyla hissedeceğiz.