Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (08.05.2022) – Gerçek sosyalistler ve kendini sosyalist olarak adlandıran kişilerin farkı bazı günlerde kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bu günler de genellikle hayatlarını milli kurtuluş mücadeleleri adına yitirmiş kahramanların dünyadan göçtüğü günler olmakta.
6 Mayıs da bu günlerden biri…
Türkiye’de yaşamış devrimci Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarının yıl dönümü.
Her sene gericiler ve yazımın başında belirttiğim, aslında sosyalist olmayıp kendini öyle addeden kişilerin aynı noktada buluştuğu ve bu devrimci gençlerin anti-emperyalist mücadeleleri ve mücadele metodlarını eleştirdiği bir gün.
Sahte sosyalistlerin kendi aralarında anlaşarak dile getirdiği ortak zırva bu gençlerin “sınıf bilincinden uzak bir mücadele” verdikleri yönündeki bir söylem olur.
Bu şaşırtıcı değil elbet.
Çünkü aynı güruh sadece Deniz Gezmiş’ler değil, dünya üzerinde var olmuş bütün anti-kolonyal mücadelelere de mesafelidir.
Bu sebeple Kıbrıs konusunu, 27 Mayıs’ın hem Türkiye hem Kıbrıs için önemini, Makarios’un anti-kolonyal cephedeki yerini, Ayhan Hikmet’i, Ahmet Muzaffer Gürkan’ı, İhsan Ali’yi, Derviş Ali Kavazoğlu’nu anlayamazlar.
Bu sebeple anti-emperyalist ve milli bir mücadele vererek sosyalizmin dünya üzerinde elde ettiği sayılı zaferlere ulaşmasını sağlamış Bağlantısızlar Hareketi’nin de parçası olan dünya liderlerine burun kıvırırlar.
Ama ne diyor Lenin:
“Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşamasıdır”.
İşte bu sözün doğruluğunu anlamak için ise sadece bir gerçeği görmeniz yeterlidir.
O gerçek de tarih boyunca sosyalizm için mücadele verip bunun bedelini hayatları ile ödeyen insanların neredeyse tümünün emperyalizm karşısında milli kurtuluş mücadelesi veren insanlar olduğudur.
Kıbrıs ve tüm dünya için her zaman söylediğim ve Das Kapital okumaktan beyni sulanmışları hiddetlendiren bir sözüm var.
“İşgal altında sınıf mücadelesi verilemez”…
Bu söz Lenin’in söyledikleriyle de aynı doğrultudadır.
Sebebi ise çok basit.
Sömürgeci ve kapitalist devletler, başka coğrafyalardaki halkları, doğayı ve tüm kaynakları sömürerek kendi işçi sınıfına nispeten yüksek bir yaşam standardı sağladığından kendi devletlerinde proleter bir devrim olabilmesi imkânsızdır.
Emeği, doğası ve tüm kaynakları sömürülen coğrafyalardaki halkların geleceği ise kendi burjuva sınıfı tarafından değil, sömürgeci devletler tarafından çalınmaktadır.
Bu sebeple sömürge coğrafyalarında “sınıf temelli” bir mücadele vermek veya istemek sömürgecilerin ekmeğine yağ sürecek “hedef şaşırtma” eyleminden başka bir şey değildir.
“İşgal altında sınıf mücadelesi” istemenin bedeli yoktur.
Sahte kişisel tatminler yaratır, sömürgeciye zarar vermez, lümpendir.
Bu güruh tarih boyunca var olmuş ve var olmaya devam edecektir.
Ancak bu güruhun dünyaya mal olmuş gerçek devrimci değerlere saldırmalarına izin vermemeliyiz.
Her zamanki gibi bedel ödemek pahasına…