“Benim konuşamadıklarımı nasıl konuşur” sendromu

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (30.01.2022) – Hayatımda Türkçe konuşan Kıbrıslıların içerisindeki “federalist muhalefet” kadar birbirine karşı çirkinleşen bir siyasi kesim daha görmediğimi söylersem yalan olmaz.

Bu durumu olduğundan daha çok çirkinleştiren şey bu güruhun içinde yer alan ve aralarında hakaretleşen “herkesin” hayatlarının belirli dönemlerinde elele oldukları, aynı kaptan yiyip aynı kaba pisleyecek kadar yakın oldukları gerçeği.

Bugün bu kişiler hala siyasi olarak aynı şeyleri söyledikleri halde çıkar çatışmaları kaynaklı küçük terminolojik ve dönemsel metod farklılıkları sebebiyle birbirlerine karşı “histerik” gibi berbat sözcükler sarfedebiliyorlar.

Bu durumu da daha çok berbatlaştıran şey ise onca hakaret sonrasında birlikte kurdukları platformlarda yine birlikte organize ettikleri kıytırık aktivitelerde omuz omuza yer alıyor olmaları.

Mide dediğimiz organın adamızda özellikle bu güruhta yer alan insanlardaki sağlamlığı üzerine çok yazdığım için bu konuya girmeyeceğim.

Bunca ilkesizliğin arasında bu güruhun birleştiği ve yek vücut olduğu bir konu var ama.

O da Kıbrıslılar Birliği gibi Türkiye’nin Kıbrıs işgalinin gerçek adı olan “yerleşimci kolonyalizmine” karşı “ilk ve tek” tutarlı söylem ile uluslararası alanda mücadele yürüten bizlere karşı olan tavırları.

O kadar ki, birbirlerini “Kıbrıs milliyetçiliği”ne ve onun ilerici değerlerine resmi tüzüğünde yer vererek onu ete kemiğe büründüren Kıbrıslılar Birliği’ne yakınlaşmakla “suçlamak” amacıyla bu topraklardaki tek anti-emperyalist ve yerli duruşu bir küfürmüş gibi kullanabilmekteler.

Kendi aralarında çıngar çıkarmadıkları zaman sayılı olan bu insanlar, bize saldırırken hepbirlikte “benim konuşamaklarımı nasıl konuşur” sendromuna kapılmaktadırlar.

Fazıl Önder, Ayhan Hikmet, Ahmet Muzaffer Gürkan, Derviş Ali Kavazoğlu katledilirken de, İhsan Ali yanlız bırakılırken de düzene sırtını dönemeyen insanlarımızın bize gösterdiği gibi asıl sebebi korkaklık olan “benim konuşamadıklarımı nasıl konuşur” sendromu bu topraklarda yeni değil tabii…

Ama bu sendromun isim babası dün buluştuğumuz uzaklardan gelen Kıbrıslı bir dostum.

Bu sendromdan muzdarip insanların başvurduğu bir kişisel terapi yöntemi de ödlekliklerini okudukları ama anlayamadıkları kitapların satırlarının arkasına saklama çabası.

Söylediğim gibi, aralarında sahip oldukları o “vıcık vıcık” ilişki olan bu güruhun mide sağlamlığı hakkında çok yazdım.

Ama mide sağlamlığı ile toplumsal mücadele için gerekli olan başka şeylerin eksikliği arasındaki bağlantıya değinmedim.

Ona da küçük bir anektod ile değinerek bu yazıyı bitirmek istiyorum.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin refah içinde yaşadığı dönem ile eş zamanlı olarak Türkiye’de gerçekleşen 27 Mayıs İhtilali hakkında yazdığım “İki askeri yönetim arasında bir devlet tarihi” başlıklı yazımda size bu dönemin mimarı Cemal Madanoğlu’dan da söz etmiştim.

27 Mayıs’tan sonra bir gazeteci Cemal Madanoğlu’na yönelttiği “İhtilal yapmak için birikiminiz var mı?” şekindeki soruya “İhtilal için birikim değil taşak gerekir” yanıtını almıştı.

İşte Madanoğlu’nun verdiği ve tarihe geçen o yanıt aslında mücadeleci bir toplumun “duyarlı bir mide” yanında her daim ihtiyacı olan asıl şeyi hatırlatmakta herkese.