Neden federal Kıbrıs olamaz (Bilal’e anlatır gibi)

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (23.01.2022) – Sevdiğim bir dostum ve Kıbrıslıların tanıdığı bir isim geçtiğimiz günlerde benden bir ricada bulundu.

Konuşmamızın ortasında “Oz, federal çözüm diye birşeyin olamayacağını bir kere de insanlarımıza “Bilal’e anlatır gibi” anlatır mısın?” dedi.

Ama bunu “Rumca konuşan Kıbrıslıların üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü sonlandıracak ‘iki bölgelilik’ tezini asla kabul etmeyeceği” ya da “illegal Türk yerleşiklerin iradelerini ellerinden almalarına ses çıkarmayan Türkçe konuşan Kıbrıslıların bugün anlaşma masasındaki iradesinin ‘iki devletlilik’ olduğu” gerçeklerine değinmeden anlatmamı istedi benden.

Muhtemelen bunun altını çizmesinin sebebi “görüşmeler Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmeli” diyen paralel evrende yaşayan federalistlerimizi Kıbrıs’ta tek çözümün 1960 yılında kurduğumuz üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşe ikna edecek bir yazı beklemesi benden.

Bu insanlarımıza federal çözümün, ya da Türkiye’nin olduğu herhangi bir masada bir çözüm olamayacağını size bir kelime ile anlatabilirim aslında:

Garantiler.

Geçtiğimiz aylarda Crans Montana’daki görüşme tutanakları yayınlanmış ve tüm gerçekler gün yüzüne çıkmıştı.

Bu tutanakları “Ortalığı karıştıran Crans Montana belgeleri” ve “Sığınacak liman – Crans Montana – Adı konulmamış ilhak” başlıklı yazılarımda da değerlendirmiştim.

Tutanaklarda açıkça ortaya çıkan şeyi bir kere daha hatırlatmam gerekirse, Mevlüt Çavuşoğlu “garantiler ve adadaki askeri varlığı” konusunda geri adım atmamış ve bu konunun anlaşma olursa 15 yıl sonra belki görüşülebileceğini söylemiş, toplantıdaki Mustafa Akıncı da bu fikre destek vermişti.

Crans Montana görüşmeleri sadece bu sebepten son bulmuştu.

Şimdi biz özet geçelim.

Rumca konuşan Kıbrıslılar Türkçe konuşan Kıbrıslılarla ortak bir gelecek arzuluyor olsalar bile bugünkü kamuoyu araştırmalarına göre hala 2004 yılındaki gibi küçücük vatanlarının toprak bütünlüğünü tartışma konusu yapmıyor, tüm Kıbrıslıların tek ve bütün bir Kıbrıs’ta yaşaması gerektiğine inanıyor ve kesinlikle Kıbrıs’ı bugünkü durumuna sürükleyen sömürgeci Garanti Anlaşması’nın devamını istemiyor.

Halkının iradesine rağmen stratejik olarak ve menfaat sağladıkları statükonun devamı için “federal Kıbrıs” tezini masada destekliyormuş gibi görünen siyasi elit, DİSİ ve AKEL parti yönetimleri ise iki bölgeliliğe yeşil ışık yakıyor olsa bile Garantiler konusunda kırmızı çizgilerini tartışmaya açmıyor.

AKEL’in resmi açıklamalarından direkt olarak alıntılamam gerekirse “Türk işgal birliklerinin geri çekilmesi, 1960 tarihli anakronik garanti sisteminin kaldırılması ve her türlü tek taraflı müdahale hakkının kaldırılması” konusunun partinin tartışılamaz kırmızı çizgisi olduğunu belirtmekteler.

Bu partinin belki de tek “kırmızı çizgi” olarak betimlediği bu konu hakkında, işgal bölgesindeki Türkçe konuşan Kıbrıslı kardeş parti ve örgütlerinin, yani “sol muhalefet”in bile aynı fikirde olmadığını biliyoruz.

DİSİ lideri Averof Neofytou ise henüz geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşmasında garantilerin devam ettiği ve Türk askerinin adada kaldığı herhangi bir anlaşmanın konuşulmasının bile mümkün olmadığını söylemişti.

Rumca konuşan Kıbrıslıların, onların vatansever siyasi cephelerinin ve hatta başka şansları olmadığı için siyasi elitlerinin net söylediği şey “garanti ve yabancı askeri varlığının olmadığı bir Kıbrıs” kısacası.

Rumca konuşan Kıbrıslıları temsil eden bütün siyasi partilerin oluşturduğu “Ulusal Konsey”in 1989 ve 2009 yılında konu ile ilgili oybirliği ile aldığı karar da bizlere resmi olarak bunu söylemekte.

Ne istediğini bilmeyen Türkçe konuşan Kıbrıslıların konu ile ilgili referans alabileceğim ve analiz yapabileceğim bir net ve tutarlı duruşu ne yazık ki bulunmadığı için konu hakkında derinlemesine bir şey yazamayacağım.

Kıbrıs ile ilgili tüm konularda olduğu gibi Kıbrıslılar Birliği haricinde bu konu hakkında da net bir tavrı olan başka bir toplumsal hareket bulunmamakta ne yazık ki.

Bu konu ile ilgili dünyanın Türkçe konuşan Kıbrıslıların düşüncelerini analiz etmek adına veri olarak kullanabileceği tek bir şey var.

O da ister Rauf Denktaş dönemi olsun, ister Mehmet Ali Talat, ister Derviş Eroğlu dönemi olsun, ister Crans Montana’nın tutanakları ve çöküş nedeninin bize gösterdiği gibi Mustafa Akıncı dönemi, isterse de Ersin Tatar dönemi…

Her tarihi dönemde Türkçe konuşan Kıbrıslıların “iradesi” gibi görünen kişilerin Türkiye’nin çizdiği çizgi doğrultusunda hareket etmesi.

Henüz yeni gerçekleşen sözde toplum liderliği seçimlerinde anlaşma masasını Türkiye’nin adadaki askeri varlığı için dağıtan Akıncı’ya arka çıkan kişilerin bugün “görüşmeler Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmeli” diye bildiri dağıtması trajikomik bile değil artık.

Burada bu yazıyı yazmamı benden rica eden o dostumun bana sorduğu çok önemli bir soruyu daha cevaplamak istiyorum.

Bu konu hakkında konuşurken bana, “Oz, sen 1960 anayasasına ve üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşü savunuyorsun, geçtiğimiz aylarda Anastasiadis de bu teklifi masaya getirdi ancak 1960 anlaşmalarında garantiler ve 650 Türk askerinin adadaki varlığı gibi bölümler olması bu teklifin samimi olmadığını bize göstermez mi” şeklinde güzel bir soru sordu…

Bu soruya kısa cevap “hayır”.

Nedeni ise, 1960 anayasasına ve üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş ile Rumca konuşan Kıbrıslı toplumu için en önemli olan konu cumhuriyetin toprak bütünlüğü korunmaktadır ve bu insanlarımızın doğal olarak kendilerini güvende hissetmeme sebebi olan Türk askerlerinin sayısı 650 ile sınırlanmaktadır.

Öteki taraftan masada Türkiye ve Mustafa Akıncı Rumca konuşan Kıbrıslılardan hem toprak bütünlüğünden hem de güvenliklerinden feragat etmelerini istemekteydi.

Bu ikisi de kaybedildikten sonra geriye ne kalıyor zaten Kıbrıslı için, bu soruya bir cevap da siz düşünün.

Ancak bu soruya cevap bulamadığınızda “bunları kabul etmiyorsalar Türkiye ile komşu olacaklar ve çekecekler” gibi çok bilmiş bir tavır içine girmemenizi tavsiye ederim.

Çünkü herkes Türkçe konuşan Kıbrıslılar gibi “esareti” “ölümün” yerine tercih etmeyebiliyor.

Konuyu dallandırıp budaklandırmak istemediğimden kesiyorum.

Uzun lafın kısası, her yolun Roma’ya çıkması gibi, Kıbrıslılar için her yolun sonu da 1960 anayasasına ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşe çıkmaktadır.

Yasal olan budur ve mevcut “anlaşma masası” yapısında tüm Kıbrıslıların kabul edebileceği bir çözüm yapısına ulaşılması mümkün değildir.

Kıbrıs sorununa çözüm konusunda kafanız karıştığı zaman veya üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşün bu adadaki varlığınıza devam edebilmenizin tek yolu olduğu konusunda tereddüte düştüğünüzde kendinize hatırlatabileceğiniz üç anahtar kelime ile yazımı bitiriyorum:

Garantiler, illegal yerleşikler ve işgal.