Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (01.11.2021) – Kıbrıs’ın özgür bölgelerinde yaşayan iki çocuğumuzun Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olmamaları konusu adanın tümünde bir yankı uyandırdı.
Bu çocuklarımızın annesi Rumca konuşan Kıbrıslı ve babası Türkçe konuşan Kıbrıslı.
Direkt olarak vatandaş olamamalarının sebebi Türkçe konuşan Kıbrıslı babanın ebeveynlerinden birinin Türkiye kökenli olması ve çocuklar doğduğu zaman kendisinin de bir Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olmayışı.
Özgür bölgelerde bu konu ile ilgili yanlış temelde bolca duyar kasılırken, işgal bölgesinde ise “karma evliliklerden doğan çocuklar vatandaşlık alamıyor” yalanı çeşitli çevreler tarafından yine dile getirildi.
Bu yalana artık bir son verilmesi için tekrar bir yazı yazma gereği görüyorum.
Karma evlilikten doğan çocuklar vatandaş olabiliyor.
Ancak Avrupa Birliği ülkelerinin ve dünya devletlerinin birçoğunda olduğu gibi bu evliliklerden doğan çocuklar “otomatik” olarak vatandaş olamamakta.
Yakın tanıdıklarımdan bir kişiden Almanya ile ilgili bir örnek vererek devam edeyim.
Türkiye’de yaşayan Alman bir anneye (Almancı değil, bildiğiniz Alman) ve Türk bir babaya sahip iki kardeş olan arkadaşlarım yaşları ilerleyince Almanya’ya yerleşmek istediler.
Bu kardeşlerden birinin çocukken aileleri tarafından elçilikte yapılması gereken birkaç küçük prosedür işlemi yapılmamış.
Ve bugün Almanya’da yaşayan ve anneleri Alman olan bu çocukların biri Alman vatandaşı olarak hayatını sürdürürken diğeri bir Türk vatandaşı olarak zorluklar içerisinde yaşamakta.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nde ise ister Rumca konuşan Kıbrıslı ister Türkçe konuşan Kıbrıslı fark etmeksizin, eğer ebeveynlerden biri Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı değilse çocukların vatandaşlıkları “Bakanlar Kurulu” onayıyla verilmektedir.
Yasa budur ve bu yasa Avrupa Birliği yasaları ile de uyumludur.
Peki, neden “karma evliliklerden doğan çocuklara vatandaşlık verilmiyor” söylemi koca bir yalandır?
Çünkü ebeveynlerinden biri Türkiyeli olan, evliliklerini Türkiye’de yapmış ve doğumu Türkiye’de gerçekleşmiş çocuklar kimliklerini hemen “Bakanlar Kurulu onayıyla” almaktadır.
Ve karma evlilik çocuklarının birçoğu da bu Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olan bu kişilerden oluşmaktadır.
Hayatlarında Kıbrıs’ta yaşamamış onbinlerce kişi bu şekilde vatandaşlıklarını almıştır.
Bugün “KKTC diye bir şey yoktur” diyen sözde solcuların sıraya girerek yazımın başında belirttiğim yalanı dile getirmelerine şaşıyorum.
Çünkü bu kimselerin nasıl olur da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin KKTC sahte devlet evlilik belgelerini ve doğum belgelerini sorgusuz sualsiz kabul etmesini beklemekte olduğunu anlamıyorum.
Aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti’ni altın tepside hediye ettiğimiz Rumca konuşan Kıbrıslılar, eğer evlilik işgal bölgesinde yapıldıysa ve çocuk da işgal bölgesinde doğduysa ebeveynlerden birinin Türkiyeli illegal bir yerleşik olduğunu ön görmekte.
Yani muhtemel olarak Rumca konuşan Kıbrıslı birinin mülkünü gasp etmiş ve muhtemel olarak 1974 yılında Kıbrıslıları katletmiş ya da tecavüz etmiş birisi olduğunu.
Bütün bunlar size mantıklı gelebilir ya da gelmeyebilir.
Ben de mantıklı bulmuyorum, eleştiriyorum.
Ama uzun lafın kısası yabancı biri ile evlenen bir Kıbrıslı’nın çocuğunun ancak Bakanlar Kurulu onayı ile vatandaş olabilmesi konusu Avrupa Birliği yasalarına uygundur.
Hatta Avrupa Birliği içerisinde bundan çok daha katı vatandaşlık yasası olan birçok ülke bulunmaktadır.
Bütün bu denklemdeki en büyük sorunun Türkçe konuşan Kıbrıslıların densizliği olduğunu düşünmekteyim.
Çünkü vatandaşlık devletler tarafından verilen bir “hak” değil “ayrıcalıktır”.
Ve siz 1964 yılında o devleti birilerine altın tepside verirseniz, sonrasında çıkıp kendi başınıza ayrılıkçı bir şekilde yeni bir “devlet” ilan ederseniz ve size her “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri dönün” çağrısı yapıldığında “olamaz öyle bir şey, öyle bir devlet yok” diye cevap verirseniz vatandaşlık konusunda da devletinizi “hediye ettiğiniz” insanların inisiyatifine kalmış olursunuz.
Sadece vatandaşlık konusunda değil, her konuda!
Bir devlet kurup yönetimini Rumca konuşan Kıbrıslılara bırakıp sonra onlardan pasaport bekleyerek, sonra sahte bir devlet kurup onun da yönetimini Türkiye’ye vererek oradan çıkar bekleyerek olmuyor artık.
Olmuyor ve daha da kötü günler gelecek.
Ne diyorum her zaman:
Hepsini istiyorsunuz…
Ama herşeyi kaybediyorsunuz…
Elinizde kalanları da kaybedeceksiniz yakında…
Vakit kalmadı artık, tercih zamanı…
O soruya bir cevap vermeniz gerek artık…
Ya Kıbrıs Cumhuriyeti ya Türkiye Cumhuriyeti!