Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (24.05.2021) – Türkiye’deki derin devlet tarafından kullanılan insanlardan sadece biri olan Sedat Peker, herkesin beklediği açıklamasını 23 Mayıs 2021 tarihli yedinci videosunda yaptı.
Bulunduğu Birleşik Arap Emirlikleri’nde çektiği son videosunda Kutlu Adalı’nın katledilmesinin arkasındaki ismin, zamanın Türkiye İçişleri Bakanı Mehmet Ağar olduğunu açıkladı.
Bunu zaten tahmin etmeyen bir kişi var mıydı bilmiyorum…
Benim her zaman bu katlin arkasında gördüğüm birinci kişi olmuştur Mehmet Ağar.
Sedat Peker’in söylediklerinin doğru olduğunu da biliyorum.
Çünkü kendisini tanıyorum…
Şahsen tanışmışlığımız yok, ancak 90’ların ortalarından Türkiye AKP hükümeti ile tanışana kadar derin devlet için çalıştığının ve AKP hükümetinin gelişinden hapse atılacağı zamana kadar da aynı “eski” derin devlet adına faaliyetlerde bulunduğunu biliyorum.
Çocukluğum ve gençlik yıllarımın bir kısmı aynı zamanda doğduğum İstanbul’da geçti…
Özellikle 2000’lerin başında derin devlet adına Sedat Peker ve Türk Ortodoks Kilisesi gibi kişi ve yapılar birlikte harıl harıl siyaset ile ilgilenen ve düşünen gençleri yanlarına çekmek için çalışmaktaydı.
Sayısız Türkçü ve Turancı dernekler kuruldu, Türkiye’nin dört bir yanında seferbelik yapıldı.
Türk Ortodoks Kilisesi ismini duyan Kıbrıslıların aklının allak bullak olduğunu tahmin edebiliyorum.
Kıbrıs’ın kuzeyinde hiç bilinmeyen ama Türkiye’nin tarihi açısından çok önemli bu yapı ya da teşkilatı ileride anlatabilirim.
Konumuza dönersek, bu bahsettiğim dernek ve yapıların içerisinde sayısız emekli asker kökenli kişi, polis, üniversite profesörü bulunmaktaydı ve “derin devlet”in daha sonra Ergenekon diye anılacak ayağına insan bulunmaya çalışılıyordu.
Bu güruh aynı zamanda Rauf Denktaş ile çok yakın bir ilişki halindeydi.
Bu ilişkinin medyaya yansıyan ayağı Türk Metal-İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’in Kıbrıs’ta kendisine Denktaş tarafından tanınan ayrıcalıklarla edindiği devasa mal varlıklarıydı.
Sedat Peker’in söylediklerinin doğru olduğunu bilmek için 90’ların başından 2000’lerin ortasına kadarki Türkiye ve KKTC arasındaki siyasi ilişkileri incelemek yeterlidir.
Türkiye’deki Ergenekon davası sanıklarından Semih Tufan Gülaltay, Kutlu Adalı cinayetini de “üstlenen” derin devletin “Türk İntikam Tugayı” denilen paravan örgütünün başında yer almış ve 1993 yılında Rauf Denktaş tarafından kendisine KKTC vatandaşlığı verilmişti.
Mehmet Ali Talat’ın Kutlu Adalı’nın eşi İlkay Adalı’ya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açılan davayı geri çekmesini istemesinin arkasında ne olduğunu hiç düşündünüz mü?
Kıbrıs’ın kuzeyindeki rejim içerisinde kayıtlı siyaset yapan her yapının ses tonu ve söylediklerinin bir seviyede takılmasının sebebi, hepsinin bir şekilde tanıştıkları o Türk derin devletinin “kudretinden” etkilenmiş olmalarıdır.
Çünkü KKTC denilen yapının Türkiye derin devleti ile ilişkisi dün duyduklarınız ile sınırlı değil.
KKTC denilen yapı Türkiye derin devletinin yuvasıdır, kasasıdır, limanıdır!
KKTC denilen devlet Türkiye’nin pis işleri için yaratılmıştır!
“Türkiye Kıbrıs’ı ‘ilhak’ etmez!” diye bir yazı yazmıştım gazetemizin adı Afrika’yken ve onun her zaman arkasındayım.
Sizin bağımsız KKTC’niz ya da federasyon hayalinizin karşısında da her zaman bu sebeple duracağım.
Çünkü Türkiye’yi hiçbir zaman tanıyamayacağınız kadar tanıyorum.
Ve onların istediği şeylerin ve size istettikleri hayallerin içerisinde Türkçe konuşan Kıbrıslılara yer olmadığını biliyorum.
Kutlu Adalı da bunu anlamaya başladığı için katledilmişti.
Siz KKTC mi, federasyon mu, konfederasyon mu, 1960 mı, 1965 mi diye kavga etmeye devam edebilirsiniz…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki “Adalı/Türkiye” davasının kararında Kutlu Adalı hakkında aynen şunlar yazıyordu:
“Her zaman Kıbrıs’ın bölünmemesi ve Kıbrıslı Türk ve Rumların çoğulcu demokratik bir sisteme dayalı birleşik bir Cumhuriyet içerisinde yaşaması gerektiğini ileri sürmüştür.”
Tek çözüm Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüştür!