İllegal yerleşikleri savunmak insanlığa karşı işlenen suçtur

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (23.05.2021) – Kıbrıs’ın kuzeyinde düzen ve işgal rejimi içinde çalışan parti ve gruplar Cenevre sonrasında hep birlikte illegal yerleşiklerin varlığını savunmak için yarışa girmiş durumdalar.

İşgal bölgesindeki yapı içerisinde koltuk ve mevki edinmek adına ihtiyaç duydukları bu “oyların” varlığını savunurken zaman zaman “uluslararası hukuk” ve “insan hakları” gibi terimleri de kullanacak kadar da gözlerinin kararabildiğine şahit olabiliyoruz bu kesimin…

Bir köşe yazısı ile sizlere kısaca illegal yerleşiklerin uluslararası hukuktaki, insan hakları çerçevesindeki ve dünya kamuoyu ile vidanındaki yerini anlatmak isterim…

Çünkü Beşparmaklar’dan Mesarya’ya kadar olan paralel evrenin dışındaki “gerçeklikler”in ışığında değerlendirmeler yapılmaya başlanmazsa, hem bu adadaki hem dünyadaki yalnızlık duygunuzdan kurtulmanızın olanağı olmayacaktır.

Savaş Zamanında Sivil Kişilerin Korunmasına İlişkin 1949 tarihli 4. Cenevre Sözleşmesi’nin 49 (6) Maddesi, işgalci güçlerin işgal ettikleri bölgeye kendi sivil nüfusunu nakletmesini yasaklamaktadır.

Aynı madde demografik manipülasyona karşı, işgalci güçlerin kendi nüfusunu işgal edilen bölgeye aktaramayacağı gibi, yine işgalcinin nüfusunun “gönüllü olarak” işgal edilen topraklara yerleşmesi gibi bir durumun da kabul edilemeyeceğini açıklamaktadır.

Bu maddenin çiğnenmesinin açıkça bir savaş suçu olduğu da yine Cenevre Sözleşmesi’nde yer almaktadır.

Savaş suçlarının yargılanması için kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 1998 Roma Statüsü’nün 8 (2) (b) (viii) maddesinde ise “işgal gücü tarafından kendi sivil nüfusunun bir kısmının işgal edilen bölgeye doğrudan veya dolaylı olarak aktarılması”nı bir “savaş suçu” olarak değerlendirmektedir.

Dünyanın bütün bunlara, yazımın başında belirttiğim güruh gibi “olan oldu, biten bitti” tarzı bir bakış açısıyla bakmamasının ise bir sebebi var.

Ama o sebep zannettiğiniz gibi Türk düşmanlığı değil…

Birleşmiş Milletler’in 1968 tarihli “Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar Bakımından Kanuni Sınırlamaların Uygulanmayacağına Dair Sözleşmesi”ne göre, hangi tarihte işlenmiş olursa olsun, insanlığa karşı suçlar yönünden zamanaşımı süresi uygulanamamaktadır.

Şimdi eminim Kıbrıs’ta olup bitenlerin kimseyi ilgilendirmeyeceğini, sadece burada yaşanmış acılar ya da tatsız olaylar olduğunu mu düşünüyordur bazılarınız…

Ama öyle de değil…

Yine Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 1998 Roma Statüsü’nün 7 (1) (d) maddesi, nüfus sınır dışı etme veya transferini “insanlığa karşı işlenmiş suç” olarak görmektedir.

Yani uluslararası hukuka göre Kıbrıs adasında “barış” istediğiniz, Kıbrıs’ın yasal nüfusunun yüzde 82’sini oluşturan Rumca konuşan Kıbrıslıların evlerinden yurtlarından edilmesi ve buraya Türkiye’den illegal yerleşikler getirilmesi insanlığa karşı işlenmiş suçtur.

Buraya daha yazamayacağım onlarca Birleşmiş Milletler, Uluslararası Adalet Divanı ya da Avrupa Konseyi gibi kurumlardan rapor, karar ve atıf mevcut Kıbrıs’ta yaşananlar ile ilgili.

Her zaman söylediğim gibi Kıbrıs’ın kuzeyinde herşeyi konuşabilirsiniz…

İşgal bile demenize izin var bugüne kadar!

Ancak iradenizi ve görüşme masasındaki temsiliyetinizi bile tamamıyla elinizden alan Türkiyeli illegal yerleşikler konusu hakkında Kıbrıslıların çoğunluğu ve dünya ile aynı sayfada olmak yürek ister.

Raif Denktaş kadar yüreğiniz yoksa susun ve oturun…

Ancak bu konu hakkında “uluslararası hukuk”, “insan hakları” veya “sınıf mücadelesi” gibi anlamını bilmediğiniz sözcükleri kullanmayı düşünüyorsanız, Kıbrıs’a, Kıbrıslılara ve en önemlisi insanlığa karşı işlenmiş bu suça siz de ortaksınız demektir.