İstanbul Sözleşmesi ve Türkiye’nin iradesine müdahale

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (23.03.2021) – “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi kabul edilemez”…

Kıbrıs’ın kuzeyindeki sigara fabrikası bozması sözde mecliste oturan sözde bir milletvekili söylüyor bunu.

CTP’li…

Bu sadece bir örnek…

Siyasiler, aktivistler, önünde sosyal medya hesabı ve klavyesi olan herkes bir yarışta son günlerde.

“Geriye gittik”, “kabul etmiyoruz”, “olamaz böyle bir şey”…

İşin tuhaf tarafı bunların çoğu statüleri ve söylemleri ile KKTC’nin bir devlet olduğunu ve yasalarının olduğunu söyleyen güruhtan…

Bir kısmı da hem “devlet” ve “yasa” deyip hem de işgalden söz edenlerden…

Hepsinin ortak yanı ise daha ne olduğunu bile açıklayamadıkları o “irade” dedikleri şeye Türkiye’nin müdahalesinden yakınıyor olmaları.

Ancak dün hep birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmişlerinin aldığı kararlardan yakındılar.

Bu güruhun oturup kendine sorması gereken birkaç soruyu ben bu köşeden sorayım:

Siz Türkiye Cumhuriyeti’nin bir parçası mısınız?

Eğer öyleyseniz buradaki AKP örgütlerinin yasallığını nasıl sorgulayabiliyorsunuz?

Eğer değilseniz Türkiye’nin iradesine neden saygı göstermiyorsunuz?

Bütün bu yazdıklarımın sarkastik tarafını anlamayacak, okuyup düşünmeyecek olanlara biraz daha açık anlatayım…

Artık bir karar verin:

İşgal altında mısınız, bağımsız mısınız?

Artık bir karar verin:

Devletiniz ve yasalarınız var mı, yoksa burası bir alt yönetim mi?

Artık bir karar verin:

Ayrı bir toplum musunuz, yoksa tebaa mı?

Bu sorulara cevap olarak başka seçenekler üretemezsiniz…

Ara formül yok!

Eğer cevabınız “işgal var” ise, o zaman “yarım porsiyon bağımsızlık” edebiyatı yapamazsınız.

Eğer cevabınız “burası bir alt yönetimdir” ise burada “devlet” ve “yasa” kelimelerini ağzınıza alamazsınız.

Eğer cevabınız “ayrı bir toplumuz” ise ne kendi iradenize illegal yerleşikler ile müdahale ettirir, ne de bir tebaa gibi diğer toplumun kararlarına ses çıkarabilirsiniz.

Elbette bu konular hakkında yorum yapabilirsiniz, kınayabilirsiniz, üzülebilirsiniz, dayanışabilirsiniz.

Bunları yapmalıyız da…

Ancak tebaalık ve dayanışma arasındaki o kalın çizgiyi aşıyorsanız ya da kendinizi aşmak zorunda hissediyorsanız oturup düşünmenizin zamanı gelmiştir.

Ve bazı gerçekleri kabul etmenizin zamanı da öyle…

İşgal altında yaşayan toplumlar, işgalin kendisinden kurtulmadan ne sınıf mücadelesi, ne ifade özgürlüğü mücadelesi ne de faşizme karşı mücadele verebilirler.

Eğer işgal altında, işgalin kendisiyle değil de onun getirdikleriyle Don Kişot gibi mücadele ediyorsanız, o rejiminin altında yaşamayı çoktan içselleştirmişsiniz demektir.