Gösteri-yürüyüş hakkı, anayasalar ve faşizm

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (15.02.2021) – Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki televizyon kanallarında hukukçular konuşuyor.

Konu “anayasa”…

Şu anda içinde ülkemizde mevcut olan virüs “önlemlerinin” anayasaya aykırı olduğu konuşuluyor.

Farklı bir konu da olsa anayasanın konuşulması hoşuma gidiyor.

Sonra bir düşünüyorum…

Arada sırada bu köşeden size dile getirdiğim bir konu yine aklıma geliyor.

Çeşitli milli kurtuluş veya demokrasi mücadeleleri neticesinde halkların tırnakları ile kurdukları devletlerin anayasaları, o devleti hediye ettikleri gelecekteki çocukları tarafından nasıl kolay çiğnenebiliyor.

Kıbrıs’ta, Yunanistan’da, Türkiye’de, Amerika’da…

Gelecekte çocukları tutsak olmasın diye “özgürlük” sözcüğü ile donatılmış anayasalar, yine o ülkenin ileride siyaseti eline geçiren çocukları tarafından çiğnenip duruyor.

Ve ne yazık ki aynı ülkenin diğer çocuklarının çoğu da bu duruma göz yumuyor…

13 Şubat 2021, Kıbrıs’ın direniş tarihine yazılan bir gün oldu…

Çünkü Kıbrıs’ta bazı çocuklar buna göz yummaktan vazgeçerek harekete geçti.

Bu virüs ve “kapanmayı” kendi yolsuzluklarını örtmek için kullanan siyasilere inat sokaklara indi.

Burada yaşananlardan önce kısaca söz edeyim size…

Kıbrıs Cumhuriyeti’nde altın pasaport programı ve yolsuzluğunun ülkeye verdiği zarar hissedilmeye başlanıyor.

Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler artık ayakta durmakta zorlanma sinyalleri veriyor.

Artık bunalan toplum harekete geçerek ana akım siyasi partiler ve politikacılardan koparak yeni hareketler yaratıyor.

13 Şubat’ta yaşananları iyi analiz edince hem pozitif hem negatif bir sonuç çıkıyor karşımıza.

Pozitif sonuç birilerinin “artık yeter” deyip bu kapanma döneminden faydalanan siyasi elite karşı sivil itaatsizlik yapması.

“Ne yapabiliriz ki” diyen yüzbinlerce kişiye başka bir yapılabilecek alternatifin olduğu gösterildi.

Devlet otoritesine karşı yapılan bu harekete karşı hükümetin gösterdiği sert tavır da seçim arifesinde bu kapanma halinin sağlık ile ilgili olmadığını gösterdi.

300 göstericiye karşı 150 çevik kuvvet polisi!

Bu gösterilerin önümüzdeki günlerde devam edeceğini öngörmek zor değil.

Negatif sonuç ise biraz vahim…

Bu 300 kişilik sol düşünce gruplarının ön ayak olduğu ve halkın ruh halini yansıtan gösteriler seçim sandığına yansıdığında pek iç açıcı bir sonuç çıkmayacak.

Bu 300 kişi utanarak bayrağını sallamamış olsalar bile AKEL’in oy havuzundaki bir kesim.

AKEL ise ülkenin içinde bulunduğu durumdan en az DİSİ kadar sorumlu bir parti. Rumca konuşan Kıbrıslılar arasında antipatikliği ise DİSİ’den çok daha fazla.

Bu aritmetiğin işine yaradığı bir kesim varsa o da ELAM oluyor.

Bu seçimlerde Yunanistan’daki kardeş partisi Altın Şafak gibi bitmesi beklenen ELAM’ın en büyük çıkışını yapacağını düşünüyorum.

Mevcut kokmuş siyasi partiler ve düzenden sıkılmış Rumca konuşan Kıbrıslılar, aynı Altın Şafak’ın Yunanistan’da yükseldiği yıllar gibi bir çıkış yaşayacak.

En son parlamento seçimlerinde yüzde 3,7 alan ELAM’ın bu seçimlerde yüzde 5 ile 10 bandı arasında bir performans göstereceğini düşünmekteyim.

Rumca konuşan Kıbrıslı toplumunun solda yeni şeyler söyleyen ve temiz bir geçmişe sahip bir siyasi akıma ihtiyacı olduğu gerçeğinin altını çizmek istiyorum.

Başta Kıbrıs konusu hakkında toplumun hassasiyetleri ve AKEL’in eski kardeşi Yunanistan Komünist Partisi gibi üniter devlet tezini savunacak, liberal politikalar yerine toplumun sosyo-kültürel dinamiklerini müdafaa etmeyi ön planda tutacak ve emekçilere yakın olabilecek bir partiden söz ediyorum.