Oz Karahan – (10.01.2021) – Amerika Birleşik Devletleri’nde 2020 yılında gerçekleşen Başkanlık seçimlerinin sonucunda dış müdahalecelik geçmişi kabarık bir Demokrat Parti adayı olan Joe Biden ipi göğüsleyen kişi oldu.
Bu seçimlerde Joe Biden da Donald Trump da gerçekten Amerika Birşeşik Devletleri tarihine geçecek sayıda yüksek oy aldılar.
Bugün Amerikan toplumu neredeyse hiç olmadığı kadar kutuplaşmış durumda.
Bu kutuplaşma 2021 yılının başında, geçtiğimiz günlerde tarihi bir olayı yaşamamıza sebep oldu.
Seçim sonucunun ve oy sayımının manipüle edildiğini düşünen binlerce vatandaş Amerikan Kongre Binası’nı bastı.
Basın her ne kadar bu grubu “ırkçı” gibi göstermeye çalışsa da, olayın medyaya yansıyan kısımlarında bile protestocuların arasında çok sayıda Afrika, Asya ve Latin Amerika kökenli Amerikalıların olduğu görülmekte.
Yine aynı medya bu insanların hepsine “ne yapıyorsunuz burada” diye sorduğu zaman çoğunluğu “devrim” diye verdiğini gördük.
Genelde dünyayı ayağa kaldıra şey bu insanların benim de desteklemediğim siyasi görüşleri değil, yaptıkları şey oldu.
Yani kongre binasını basılması.
Beni düşündüren şey de bu konu.
Bir kongre, meclis veya herhangi bir devlet binasının basılmasını ne ara “vandalizm” ya da “soytarılık” olarak görmeye başlanıldığı.
Özellikle de kendini “sol” diye tanımlaran grupların içerisinden bile bunları duymayı artık normal karşılar olduk.
Amerika’da yaşanan toplumsal hareketler dünya siyasetini ve aktivizmini her zaman etkilemektedir, burası doğru.
Ama bu hareketleri uzaklardan değerlendirmeye çalışırken bir konuya dikkat etmemiz gerektiğini düşünmekteyim.
O da dünya üzerinde mevcut sistemden rahatsız olan insanların, “otoritelerine” karşı yaptığı tüm hareketlerin meşru olduğudur.
Burada altını çizmek istediğim terim “otorite”dir.
Toplumsal bir reaksiyonun zararlı olup olmayacağının ayrımını ise o hareketin amacı değil hedefindeki odağa bakarak anlayabiliriz.
Eğer bir toplumsal hareket, bir düşünceyi veya başka bir toplumsal grubun varlığını hedefliyorsa, bu harekete karşı elbette cephe alınması gerekir.
Bugün görünürde Amerika’da vatandaşlık görevlerini yani oylarını savunma çalışan bir grup insan var.
Katılırsınız, katılmazsını orası ayrı bir konu.
Ve siz, Kıbrıs’ın işgal bölgesinde iradenize nüfus mühendisliği ve kansız soykırım ile el koyan işgalcilere karşı “reddediyoruz” diye şarkılar yazıp, işgalcinin vali ofisinin önünde kıçınızı sallayarak dans etmeyi tercih de edebilirsiniz.
Ancak “yasal” bir devletin binasının, o devletin geleceğindeki söz haklarının bazı güçler tarafından ellerinden alındığını düşünen “yasal” vatandaşları tarafından basılmasına karşı durmak ilerici bir davranış falan değildir.
Ve bahsettiğimiz devlet dünya üzerineki bütün acılara sebep olan devlet ise, o kongre binasının çok daha önce Amerikalı ilericiler basılması değil, yakılması gerekmekteydi.
Bugün, hepsi olmasa da bazı sözde komünist partilerin bile otoriteye karşı sivil itaatsizlik eylemi yapan bu Amerikalılara karşı bir cephe kurulması çağrısı yaptığını gördükçe dünyanın geleceğine olan umudum daha da azalıyor.
Çünkü emperyalist Amerikan devletinin, dış müdahaleleri besleyen kongresinin, insanları ezmek üzerine kurulan sisteminin ve Joe Biden gibi bu düzenin baş rol oyuncu sınıfının polisliğine soyunmayı bir anti emperyalist olarak kabul etmiyorum ve hayatım boyunca kabul etmeyeceğim.