İki askeri yönetim arasında bir devlet tarihi

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (04.01.2021) – 1960 ve 1974 yılları arasında geçen periyod, Kıbrıs adasının modern tarihinin en önemli dönüm noktasıdır.

Bu dönemi kendince özetlemeye çalışan hemen herkesin atladığı bir gerçeğe değinelim biraz.

Hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama Kıbrıslılar için dönüm noktası olan bu iki tarih, yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile işgali sırasında iki garantör devlet de sırayla askeri yönetim altındaydı.

Yanlış anlaşılmasın, bunu bir “komplo teorisi” olarak söylemiyorum tabii.

Çünkü bana göre 27 Mayıs 1960’da Türkiye’de yaşananlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 3-4 yıla dayanan kısa ömrünün daha da kısa olmamasını sağlayan bir “devrim”; 21 Nisan 1967 yılında Yunanistan’da yaşananlar ise Kıbrıs’ın işgaline ve bugünkü durumuna neden olacak, Amerika Birleşik Devletleri destekli bir “darbe”ydi.

Kendi tarihleri içinde çok büyük önem arzeden 27 Mayıs, Kıbrıslılar tarafından hiçbir zaman bilinmedi ve algılanmadı.

Birçok önemli kişi ve olay gibi bu tarih ve bize getirdikleri, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne kin ve nefret besleyen Türkçe konuşan Kıbrıslı ve Rumca konuşan Kıbrıslı cepheler tarafından unutturuldu herkese.

Oysa ki 27 Mayıs’ın mimarı Cemal Madanoğlu ile Makarios’un sohbet ettiği o güzel fotoğraf benim her zaman aklımda.

Cemal Madanoğlu, 27 Mayıs sonrasında Türkiye’ye demokrasiyi kısa bir süreliğine tanıştıracak olan 1961 anayasasını da hazırlatan Milli Birlik Komitesi’nin üyesi olarak Türk Devleti’ni temsilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunda adada bulunan yegane kişi.

Tarih 16 Ağustos 1960…

Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ve Türkçe konuşan Kıbrıslıları, kendi deyimiyle “EOKA’cıların şerri ve Raufçuların kışkırtmalarına” karşı koruyan Kıbrıslı Emin Dirvana’nın da bu adaya Büyükelçi olarak gönderilmesini sağlayan kişi aynı zamanda Cemal Madanoğlu.

Türkiye’de 27 Mayıs’ın kazanımlarına ve ilericiliğe karşı liboş cephelerin ambalajladığı “her askeri müdahale kötüdür” safsatasına inanıyor buradaki sahte solcular Türkiye’dekiler gibi.

Denizin öteki tarafındaki Deniz Gezmiş’lerin mücadelelerine, 68 kuşağının varolabilmesine, hatta “devrim” sözcüğünün korkmadan gururla kullanılabilmesine izin veren şeydir 27 Mayıs Türkiye’de.

Bu yüzdendir ki lümpen cepheler kulaklarını tıkamışlardır Kıbrıslı Derviş Ali Kavazoğlu’nun meşhur Dali mitinginde “27 Mayıs’cıları” Türkiye’nin “demokratik düşünceli, ilerici, aydın ve zinde kuvvetletleri” olarak tarifine.

Ancak tarihin hala bize gösterdiği şey, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, 27 Mayıs’ın varlığı ile doğan ve zayıflamasıyla ölen bir devlet olduğu gerçeğidir.

Kıbrıs’ta, 27 Mayıs devriminin gücünü yitirmesiyle doğru orantılı olarak ilk önce Emin Dirvana görevinden alınmış ve çok kısa bir süre içerisinde 21 Aralık olayları ile 1963-64 anayasal krizi başgöstermiştir.

Bu yüzden içim burkulur hep düşündükçe…

“Ya olmasaydı” diye senaryolar aklıma gelir hep…

Bir de bazen deli düşüncelere kapılırım…

27 Mayıs Devrimi tamamlanamayınca yeniden harekete geçen Cemal Madanoğlu, Amerika Birleşik Devletleri kontrolündeki Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 1971 yılında yaptığı operasyona maruz kalmasaydı, Kıbrıs’ta 1974’teki Henry Kissinger destekli işgal harekatı yapılabilir miydi?

Tarih ile ilgili bu tür varsayımlar yapmak zor… Ancak Cemal Madanoğlu durdurulmasaydı, birlikte ikinci bir ihtilal için yola çıktığı, “Milli Demokratik Devrim” fikrinin babası ve bir komünist olarak katıldığı Yunan iç savaşının Kapetan Kemal’i, Mihri Belli, ve diğer ilericiler ile bir NATO planı olan Kıbrıs’ın işgaline karşı koyabileceğini hayal etmenin yanlış olmayacağını düşünmekteyim.