Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (21.12.2020) – Nisan ayında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin özgür bölgelerinden işgal bölgelerine ilaç ve sağlık malzemeleri yardımı yapılacağı zamanı hatırlarsınız…
KKTC’nin sözde meclisinde oturan bir Türkiyeli “Rumun ilacını istemiyorum” demişti.
Bunun üzerine 19 Nisan 2020 tarihinde “Sana ne benim ilacımdan?” başlıklı bir yazı yazmıştım bu köşeden.
Şimdi ise “aşı” gelmesi söz konusu Kıbrıs’ın özgür bölgelerinden işgal bölgelerine…
Ve bugün de diyorum ki “Sana ne benim aşımdan?”…
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yönetimini altın tepside hediye ettiğimiz Rumca konuşan Kıbrıslılar korona virüs pandemisine karşı Avrupa Birliği’nden gelecek aşıları beklemekte.
Bu aşılardan ne kadarının işgal bölgesine gideceği noktasındaki sorulara ise işgal bölgesindeki sözde Sağlık Bakanı’nın verdiği cevaptan birkaç alıntı yapıyorum:
“Kıbrıs’a gelecek olan 1 buçuk milyon aşının yüzde 30’unun bize verileceği söylenmektedir. Bu da 300-400 bin civarındadır”…
“Biz Avrupa Birliği toprağı olarak hakkımızı söke söke alırız”…
“Bizim Güney’e gelecek aşılar üzerine hakkımız vardır bunun mücadelesini vereceğiz”…
Öncelikle ilk iddiadan söze başlayalım…
Bugüne kadar ne kadar aşı alınacağı ve verileceği konusu komiteler arasında hiçbir zaman konuşulmamıştır.
Bu sözde bakanın yüzde 30 iddiası her zaman olduğu gibi Türkçe konuşan Kıbrıslıların Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki memurluk ve devlet temsili oranına dayanmaktadır.
Hem Kıbrıs Cumhuriyeti’ne saygı duymayıp hem de hala bu devletteki temsil rakamlarımızı doğru olmayan yerlerde kullanmak ise ahlaksızlık ve aymazlıktır.
Devletler bu tip konularda devlet temsili oranına göre değil, nüfus ve ihtiyaç sayısına göre hareket ederler.
Bu sebeple verilecek aşıların Kıbrıs Cumhuriyeti verilerinde yer alan, işgal bölgesinde ikamet eden Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısına göre belirlenmesi en doğru yöntemdir.
Sözde bakanın “Avrupa Birliği toprağıyız” özetli ikinci iddiası ise çok enteresan…
Kıbrıs’ın işgal bölgeleri elbette ki Avrupa Birliği toprağıdır, çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgal edilmiş bölgeleri olarak kabul edilmektedir Avrupa Birliği tarafından.
Anlaşılan o ki sözde bakan da bu iddiasıyla Kıbrıs’ın kuzeyinin Avrupa Birliği nezdindeki statüsünü kabul etmektedir.
Açıklamasının biraz önce değindiğim son kısmında ise bu işin peşini bırakmayacağını söylüyor.
Bu açıklamaların hemen ardından çelişkili bir şekilde Kıbrıs Cumhuriyeti’nden 250 bin aşı talep etti resmi yollardan.
Asıl olan şey, bu talebe olumlu karşılık verip vermemek “tamamıyla” bugün Kıbrıs Cumhuriyeti’ni hediye ettiğimiz Rumca konuşan Kıbrıslıların uhdesindedir.
Umarım “Rumun ilacını istemiyorum” diyenlerin, yani bu topraklara ait olmayanların sayısının da içinde bulunduğu bu 250 bin aşı talebi kabul edilmez ve aşıların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kontrolünde sadece Türkçe konuşan Kıbrıslılara uygulanabileceği bir şekilde formül bulunur.
Yakın bir zamanda Türkiye’den de 500 bin aşı geleceğinin reklamı yapılmaya başlandı bile.
Hani şu her ay Türkiye’den gelen ama bir türlü kimsenin görmediği paralar gibi.
Bu durumda Türkiye’den gelen aşıların da illegal yerleşiklere uygulanmasıdır adil olan.
Aşılar arasındaki tek fark birinin Avrupa aşısı, birinin de Çin ya da Rusya aşısı olması.
Aslında üzerinde durmak istediğim şey 1974’ten beri bize “besleme” diyen Türkiye’nin Kıbrıslılara kansız soykırım yapmak adına gönderdiği insanları bizim doyurduğumuzdur.
Buraya Türkiye’den gelen ama görülmeyen paralar bu insanların ihtiyaçlarını karşılamak içindir.
Ve bu gönderilen veya gönderilmeyen tüm paralar Kıbrıslıların hanesine “borç” olarak yazılmaktadır Türkiye tarafından.
Hem de Türk Lirası gönderildiği halde döviz olarak!
Kazara yarın bir anlaşma olursa, önce Türkiye’nin nüfusunu ve askerini doyurmak için gelen bu paraları borç olarak ödeyecek Kıbrıslılar anlayacağınız.
Bugün bu paralar ve yardımlar Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durumdan dolayı bir türlü gelemediği için Türkiye’nin adadaki illegal nüfusuna da biz bakmak zorundayız artık kendi kaynaklarımızla ve Avrupalı olduğumuzdan dolayı sahip olduğumuz AB kaynakları ile.
Türkiye’nin su “satmak” için döşediği borunun tamiratını bile ödedik!
Burada kendinize de sormanız gereken bir soru ortaya çıkıyor aslında:
Çocuklarınızın ve kendi geleceğinizden çalıp, karınları tokken sizi linç etmek için kapınızda bekleyenleri doyururken vicdanınız rahat nasıl uyuyabiliyorsunuz?