Tüm Kıbrıslıların demokrasi için üniter devlete ihtiyacı vardır

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (20.12.2020) – Sıkça duyduğumuz bir söylem var…

“Rumca konuşan Kıbrıslılar bir anlaşmaya neden ihtiyaç duysun ki”.

Federasyoncuların buna verdiği yanıt ise, savundukları idealin sunduğu kısırlık ışığında olabiliyor.

“Ekonomileri daha da gelişir”.

Soruya bu şekilde yanıt vermelerinin bir sebebi de, barış yapmak istedikleri Rumca konuşan Kıbrıslıları hiç tanımamaları aslında.

Ekonomisi bölgesel ve küresel krizler haricinde zaten iyi olan bir topluluğu, daha iyi bir ekonomi hayali ile kandırmaya çalışmak, boş bir uğraştır çünkü.

Federasyon safsatasının, Rumca konuşan Kıbrıslılara, Türkçe konuşan Kıbrıslıların kendileri için sağlayacağını hayal ettikleri gibi bir özgürlük ya da demokrasi noktasında getirisi olacak mı?

Hayır!

İşte asıl sorun buradadır.

Bu noktada ise Rumca konuşan Kıbrıslıların ezici çoğunluğunun arzuladığı çoğulcu demokrasiye sahip üniter bir Kıbrıs Cumhuriyeti idealinin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Ve bu ideale ulaşmak adına bir geçiş formülü olabilecek biçilmiş bir kaftana da sahibiz.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin legal 1960 konsesyonal anayasası…

Ne demek mi istiyorum?

1963-64 anayasal krizinden sonra Rumca konuşan siyasi elitin devlet yönetiminde yaptığı tek yanlı ve illegal değişikliklere birlikte bakalım…

Daha önceden Rumca konuşan ve Türkçe konuşan Cemaat Meclislerine bağlı olan eğitim konusu için gayrimeşru bir Eğitim Bakanlığı’nın oluşturulması ve bu bakanlığın neredeyse kiliseye bağlanması…

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yüzde altmışı Rumca konuşan, yüzde kırkı Türkçe konuşan Kıbrıslılardan oluşan meşru ordusunun ortadan kaldırılarak yerine getirilen yine neredeyse kiliseye bağlı sadece Rumca konuşan Kıbrıslılardan oluşan bir sözde “Milli Muhafız” ordusunun kurulması…

Bunlar gibi sayabileceğimiz doğrudan veya dolaylı olarak Rumca konuşan Kıbrıslı toplumunu da modern, laik, demokrat ve aydın bir gelecekten mahrum bırakacak değişikliklerin tohumları o dönemde atılmıştır.

Çünkü seküler Türkçe konuşan Kıbrıslıların yönetimdeki varlığı, Rumca konuşan Kıbrıslı siyasi elitin, devletin içindeki modern ilerici değerleri ortadan kaldırılabilme amacına en büyük engeldi.

Burada dünya toplumlarına ve sosyolojik gerçeklere bakarak anlamamız gereken önemli gerçek şudur aslında:

İki devletli ya da federal fark etmeksizin, toprakları ve toplumları bölünmüş ve ayrışmış bir Kıbrıs, sadece emperyalistlerin geleceğini bu topraklarda sonsuz kılmayıp, aynı zamanda Kıbrıslıları hak ettikleri aydınlık gelecekten de sonsuza kadar alı koyacaktır.

Rumca konuşan ve Türkçe konuşan nüfusun varlığı ve üniter bir devlette aynı topraklar ile yönetim organlarını paylaşmaları iki grubun kendi içindeki gerici unsurları ortadan kaldıracak şeydir.

Birlikte yaşamak mecburiyetinde olan toplumlar aslında birbirlerinin birçok toplumsal hastalığına da ilaç olmaktadırlar.

Ve bu sosyolojik gerçek, emperyalistlerin olmasından en çok korktuğu şeydir ki tarih boyunca sömürgeci güçler yeri geldiğinden Kıbrıslılar gibi homojen olan toplumları bile suni farklılıklar yaratarak bölebilmiştirler.

Bu sadece Kıbrıs’ta yaşanmış veya yüz yıl öncesine ait bir strateji de değildir.

Yakın tarihimizde Ruanda’dan Yugoslavya’ya, dünyanın dört bir yanında yaşananları unutmayalım…

Kıbrıslılar gibi homojen olmayan toplumları incelediğimiz zaman da, bir ülkenin içinde sosyal gruplar için aydınlık geleceğin ancak birbirlerinin varlığı ile garanti altında olduğunu görebiliriz.

Daha yakın örnek istiyorsak Türkiye’ye bakabiliriz.

Kürt halkının “demokratik” mücadelesi olmasaydı Türkiye’deki Türk ilericileri de dahil olmak üzere toplumun içindeki ezilen grupların “nefes alacak” alanı ve takati olabilir miydi?

Tabii ki hayır.

Ancak yazımı bitirirken, Kıbrıs gibi küçücük bir toprak parçasında, emperyalizm ve her türlü gericilikle mücadele edebilmenin, farklı gruplardan oluşan toplumların birbirlerinin içindeki yaralara merhem olabilmelerinin ve özgür bir coğrafya yaratabilmelerinin şartını tekrarlamak istiyorum.

Federalizm dahil hiçbir gibi ayrılıkçılığın ve bölücülüğün toplumda ve devlette kurumsallaşmasına izin verilmemesi ve kader birliği ile aynı toprakları ortak bir şekilde yönetmek için mücadele yemini…

Yani üniter ve tam demokratik bir düzen…