Seçimin sonucu belli!

Oz Karahan

Oz Karahan – (11.10.2020) – Kıbrıs’ın işgal bölgesinde, Türkiye’nin 46 yıldır devam eden kolonizasyon faaliyetleri ve demografik yapıyı değiştirmek için uyguladığı “kansız soykırım” neticesinde meşruiyetini yitiren “liderlik seçimleri” yapılmakta.

Ancak belli olan şey çıkacak sonucun işgal topraklarında gerçekleşmeye devam eden bu sömürüyü “hiçbir şekilde” değiştirmeyeceği gerçeğidir.

Ama bu süreç toplumsal reflekslerde belki bir ekti yaratabilir.

Tabii bunu belirtirken bu konuda inançlı olduğumu söyleyemem.

Çünkü bu noktadan sonra ortaya çıkacak refleksin bir “Kıbrıs’ta çözüm” refleksi değil, Türkiye’nin adadaki nüfus politikaları ile Kıbrıslıların siyasi iradesini gasp etmesine karşı bir refleks olması gerekmektedir.

Çünkü Akıncı’nın veya Kıbrıslıların kendini yönetmek adına yapacağı herhangi bir seçimin sandığa yansımamasının tek sebebi “vatandaş” yapılan illegal Türkiyeli yerleşiklerdir.

Daha önceki yazılarımda da istatistiki olarak açıkladığım gibi KKTC sahte devletinin bile resmi rakamlarına göre “vatandaşlar”ının içindeki Kıbrıslıların sayısı sadece %34’tür.

2015 yılında %54 seviyelerinde olan bu rakamın bu şekilde değişiminin sebebi son 5 yılda verilen 130 binden fazla vatandaşlıktır.

Yani seçimden çıkacak herhangi bir sonucun Türkçe konuşan Kıbrıslıların iradesinin gaspı olduğu bugün açıktır.

Ve bu trajediye karşı verilmesi gereken tepki, federalist, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni savunan ya da her ne fikirde olduğu farketmezsizin tüm Kıbrıslıların ayaklanıp uluslararası topluma “irademizi geri istiyoruz” diye haykırmasıdır.

Çünkü toplumsal varoluş mücadelesi siyasetin üstünde, ideolojik mücalelerin üstünde bir mücadeledir.

Mevcut durumda meşruiyetini yitirmiş olan “Toplum Liderliği” makamı gücünü Kıbrıs Cumhuriyeti’nden aldığı için uluslararası arenada ve gerçek manada bizi temsil eden tek makamdır.

Şimdi gerçeğe dönelim…

Bu adada işgal altında bile Türkiye’ye karşı her türlü söylem dile getirildi.

“İsyanımız işgale”, “alt yönetim” söylemi, “Ankara elini yakamızdan çek” ve daha fazlası…

Ama Türkiye’nin burada tahammül edemediği ve izin vermediği tek söylem “illegal yerleşik politikası”na karşı yapılan söylemler olmuştur.

Bu söylemi dile getiren bir Denktaş, yani Raif bile bunu hayatıyla ödemiştir.

Bütün bunların ışığında bu adada bir refleks doğacaksa bunun için dibe vurmamız gerektiğine inanmaktayım.

“Daha ne kadar vuracağız” dediniz biliyorum…

Demek ki daha derine vurmamız gerekiyor.

Bu işgal, istila ve kansız soykırım ortamında Mustafa Akıncı’nın seçilmesi – ki böyle birşeyin mümkünatı yoktur – yine toplumsal mücadeleyi afyonlayacak bir etki yaratacaktır.

Ersin Tatar’ın seçilmesi ise milyonda bir ihtimalle yukarıda belirttiğim gibi bir reaksiyona etki oluşturabilir, ki bu da Türkiye’nin bu dönemde kesinlikle istemeyeceği bir şeydir.

O yüzden seçimlerde gözünüzü Tufan’dan ayırmayın…

Türkiye’nin bu zamana kadar desteklediği adayların seçilmediğinin farkında olmayacak kadar aptal bir ülke olduğunu düşünmüyorum.

Aynı zamanda destekledikleri aday ve düşüncelerin ne Türkçe konuşan Kıbrıslı toplumunda, ne Rumca konuşan Kıbrıslı toplumunda, ne de uluslararası toplumdan destek görmediğinin de farkındadır…

Özellikle Ersin Tatar’a verdikleri “göstermelik” destekle ustası oldukları bir takiye örneği yaptıklarını ve herkesi ters köşeye yatırarak bitmek üzere olan kolonizasyon faaliyetleri için bir dönem daha zaman kazanmak adına Tufan Erhürman’ı seçtireceklerini düşünmekteyim.

Tufan Erhürman’ın bugüne kadar devam ettirdiği sessizliği, izlediği strateji, TC elçiliğinin “Akıncı hariç herkes” söylemi ve illegal Türkiyeli yerleşikler partisinin tavrı da bu düşüncelerimi desteklemektedir.

İkinci tura Akıncı’nın kalması durumunda karşısındaki adayın kazanacağı bellidir.

Bir ihtimal Tufan ile Ersin’in kalması durumunda ise yine bir afyon dönemine Tufan ile birlikte girileceği de kesindir.

Kıbrıslılar için ise tek yol bu seçimlerin bir masgaralık olduğunu dünyaya ilan ederek iradelerini geri kazanmak için mücadele etmektir…