İşgal stratejisi kardeşliği: İsrail ve Türkiye

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (07.09.2020) – İsrail’in Filistin topraklarında yaptıklarını Türkiye’nin Kıbrıs’ta yaptıklarına benzetirim hep.

İkisi de istilanın en “usta” örneklerini göstermişlerdir dünyaya.

İkisi de işgal ettikleri toprakları kendi yönetimleri altına almıştır.

İkisi de işgal ettikleri topraklardaki halkın bir kesimini bu yönetime ve statükoya ikna etmiştir.

İkisi de çokça işbirlikçi bulabilmiştir zulüm ettikleri insanlar arasında.

Bu ortak özellikler listesi uzayıp gider.

Ama en önemli ortak özellikleri, ikisinin de inanmasalar da amaçlarına ulaşabilmek için çıkardıkları soruna karşı “çözüm” planlarını Birleşmiş Milletler’e kabul ettirmiş olmaları.

İsrail için bu “1967 sınırları” göz önünde bulundurulacak bir iki devletli çözümdür.

Türkiye için ise bu iki toplumlu iki bölgeli federal çözümdür.

Bu iki çözümün ortak yanı içerik itibarıyle bu sorunlara taraf olan kesimlerden birinin katiyetle kabul edemeyeceği bir yapıda olmasıdır.

Buradaki asıl amaç, işgalci devletlerin “görüşme masasında” oturuyor imajı zedelenmeden kazanılacak zaman ve bu zaman içerisinde vahşi istila ve kolonizasyonun devamıdır.

İşte tam bu noktada ikisinin bir ortak noktası daha doğmaktadır.

Kolonizasyon yöntemleri.

“İllegal settlers” yani “illegal yerleşikler” teriminin bugün uluslararası toplum tarafından kullanıldığı iki ana coğrafyadır Filistin ve Kıbrıs toprakları.

“İllegal yerleşikler”, insanların bir savaş suçuna alet edilmesidir Cenevre Konvansiyonu’na göre.

Devletler, işgal ettikleri yerlerin demografik yapısını değiştirmekle tek bir şeyi amaçlamaktadırlar:

Yarattıkları sorunu kendileri dışında herkes için çıkmaz bir sokak haline getirmek…

Şartlar olgunlaşıp kolonizasyon stratejileri istedikleri seviyeye ulaşınca, kendilerinin ortaya attıkları “çözüm” planını terkeden ve yerine yeni şeyler koyacak olanlar da işgalcilerin kendileri olurlar.

Aynı bugünkü İsrail ve Türkiye gibi.

İsrail, Filistinlilerin hiçbir zaman kabul etmeyeceğini bilerek istilasını tamamlamak için zaman kazanmak amacıyla “1974 yılında” resmileştirdiği 1967 sınırlarını temel alan iki devletli çözüm planını Birleşmiş Milletler’e ve dünyanın tepkisine rağmen terk ediyor.

Beklendiği gibi.

Bunu yaparken de her zaman olduğu gibi bu istila planını kabul etmeyen Filistinlileri suçlayarak.

Türkiye de “1974 yılında” resmileştirdiği iki toplumlu iki bölgeli federasyon çözüm planını Birleşmiş Devletler ve dünyanın tepkisine rağmen terk ediyor.

Beklendiği gibi.

Bunu yaparken de her zaman olduğu gibi bu istila planını kabul etmeyen Kıbrıslıları suçlayarak.

Burada birşeyin altını çizmek önemli aslında hem Filistinliler hem de Kıbrıslılar açısından.

O da bu iki toplum için sorunun düşmanlarının stratejilerinin olmadığıdır.

Asıl sorun, düşmanların topraklarını gasp ederken kendi toplumsal yapısı içerisinde kenetlenmesine karşın zulme uğrayan halkların kendi içerisinde bölük pörçük bir mücadele vermeye çalışmasıdır.

Normalde paramparça olan İsrail ve Türkiye halkları, Filistin ve Kıbrıs konusunda tek yürek olabiliyorken, Filistinlilerin ve Kıbrıslıların bunu yapamaması sorun…

Bu sebeple, işgalcilerin koyduğu kurallara göre oyun oynamaktan vazgeçip halkımızın “tam bağımsızlığı” ve topraklarımızın “bütünlüğü” adına mücadele vermedikçe kazanmamızın imkanı olmayacaktır.