Doğu Akdeniz’de yaşanacakların temel nedeni

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (17.08.2020) – Açıkça söylemeliyim ki Kıbrıs’ın ve tüm Doğu Akdeniz bölgesinin içinden geçtiği bu zaman bana işimizin ne kadar zor olduğunu tekrar hatırlatıyor.

Her fırsatta defalarca tekrar ettiğim bir gerçek var.

Kıbrıslılar, Yunanlar ya da onbeşinci yüzyıldan Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı gibi bir imparatorluğun altında yaşamış tüm bölge halklarının kronik rahatsızlığı…

“Devlet yönetmeyi bilmemek”…

Hepimizin kaybetmesi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı Türkiye’nin her zaman kazanmasındaki en büyük neden…

Çünkü biz devlet yönetmeyi bilmediğimiz için en ufak iç karışıklıklar büyük krizlere neden olmakta.

Biz devlet yönetmeyi bilmediğimiz için emperyalistler fazla zorlanmadan ülkemize dış müdahale yapabilmekte.

Biz devlet yönetmeyi bilmediğimiz için bir zamanlar buralara uzak olmayan topraklarda doğan “demokrasi” denen şey bugün bize çok uzak.

Biz devlet yönetmeyi bilmediğimiz için “milli dava” ve “milli strateji” yerine günü kurtarmalık siyasetlere sahibiz.

Bu listeyi uzatabilirim.

Yüzyıllarca büyük bir imparatorlukta “tebaa” olarak yaşamını sürdüren halkların bir anda bu yetilere sahip olması beklenemez elbette.

Ama bu coğrafyadaki bahsi geçen devletler ortalama olarak bir asırdır “özgür”ler.

Şimdi yukarıda sıraladığım birkaç “özeleştiriyi” alalım ve bugün Doğu Akdeniz oyununa dahil olan ülkelere bakalım.

Lübnan, devlet olma kurumsal kimliğini çoktan kaybetmiş bir ülke olarak o krizden bu krize yaşam mücadelesi veriyor.

Mısır, Cemal Abdül Nasır’dan sonra yine askeri diktatörlükler ve onların yarattığı hanedanlıklar ile yönetilmeye devam ediyor.

Suriye, halihazırda tüm dünyanın müdahil olduğu bir savaşın içinden çıkabilmiş değil.

Libya, Kaddafi’ye Batı’nın yaptığı operasyondan sonra bitmeyen bir savaş ve acının içerisinde.

Yunanistan, bağımsızlığından beri monarşi, cuntalar ve üç ailenin domine ettiği bir “demokrasi” geçmişi ile ekonomik buhranın hayat tarzı olduğu bir ülke.

Kıbrıs, topraklarının yarısı işgal altında olsa da bunlar arasında belki de en makul siyaseti üretebilmeye çalışan adacık…

Bir de İsrail var tabii ama o ayrı ve uzun bir hikaye.

Bu devletlerin hepsi kendi aralarında anlaşmalar yapıp, Türkiye’ye rağmen bir denge sağlasalar bile sizce bunlar “batı”nın bu ata oynaması için yeterli mi?

Tabii ki hayır.

İşte anlayamadığımız şey bu.

Türkiye’de bir terim var Yunanistan için kullanılan.

“Batının şımarık çocuğu” derler, ki bir nebze haklılar bu konuda.

Ama ben Türkiye’nin batının asıl şımarık çocuğu olduğunu düşünüyorum.

Çünkü ne olursa olsun, ne kadar yaramazlık yaparsa yapsın, batının terkedemeyeceği bir “müttefikidir” Türkiye.

Kendinizi herhangi bir batılı devletin yerine koyun.

Bu yukarıda saydığımız istikrardan uzak devletleri mi tercih edersiniz, yoksa işiniz biraz daha zor olsa da, yarın her ne kadar şımarık olursa olsun arkanızı yaslayabileceğiniz bir Türkiye’yi mi?

O yüzden başta Kıbrıslılar olarak bir şeyi anlamamız gerekiyor.

Batı ya da doğu, bir ittifak yapabilmek için önce devlet yönetme yetimizin olduğunu bütün dünyaya göstermemiz gerekmektedir.

Birilerine toprak parçalarımızı üs yapmaları için hediye ederek yanımıza alabileceğimizi sanırsak sonunda elimizde bize ait bir toprak parçası da kalmaz.

Türkiye şu anda Mısır ile diplomasi trafiğini başlattı.

Suriye ile zaten başladığına eminim.

İsrail ile her zaman birbirlerinden vazgeçemeyecekleri bir ilişkileri var.

Libya’da da varlar…

Dahası mı?

Bugün Türk savaş gemileri yanıbaşımızdayken Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nin de Türkiye’yi karşısına almaya cesaret edemediğini görüyoruz.

Amerika’da büyük şirketler başarısız olsalar bile batmamaları için devlet yardım eder.

“Too big to fail” derler, yani “kaybetmemesi gerekecek kadar büyük”.

Kısacası, biz devlet yönetmeyi öğrenemedikçe, milli dava ve strateji nedir anlamadıkça, yanı başımızdaki işgalci ve zorba devlet Türkiye tüm dünya güçleri için her zaman “too big to fail” olacak, bizler de çerez…