“Güneydeki” mallar hakkında bir dönüm noktası

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (09.08.2020) – Yine sonradan ısıtılmak üzere buzdolabına kaldırılan Kıbrıs sorunu açısından önemli şeyler yaşayacağız önümüzdeki aylarda.

Sorunun çözümü ile ilgili bir şey olmayacak ama sorunun yarattığı onlarca düğümden bir tanesi kopmuş olacak.

Hem güneydeki malını hem de kuzeydeki ganimetini isteyen insanlarımız hakkında düşüncelerimi biliyor ya da tahmin edebiliyorsunuz.

Ancak bu konu, içinde siyah ve beyaz değil, aynı zamanda gri alanları da barındıran bir konudur.

Örneğin kuzeyde ganimet işlerine bulaşmamış ya da 1974’ten sonra oturtulduğu evlerde hiçbir hak iddia etmeyen insanlar da mevcut Türkçe konuşan Kıbrıslıların içerisinde.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasasına ve devamına inanan bir insan olarak sadece “bireysel konularda” kurunun yanında yaş da yanar misali toplumunun bir kesiminin yaptığı hatalardan dolayı bütün insanların bedel ödemesine karşıyım.

Şimdi sözü uzatmadan gelelim konumuza.

Kendi rızamızla Rumca konuşan Kıbrıslılara terk ettiğimiz Kıbrıs Cumhuriyeti’nin içindeki tüm hukuk yollarını tüketen bazı Türkçe konuşan Kıbrıslılar, mallarını geri alabilmek için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitme hakkını elde etti geçtiğimiz haftalarda.

Şu anda benim bildiğim iki aile var bu durumda ve hazırlıklarını tamamlamış durumdalar.

Bugünkü yazımda bu hakkını arayan kişilere teker teker değinmeyeceğim.

Ama Kıbrıs’ın güneyinde büyük bir bomba patlamış durumda üzere bu konu hakkında.

Çünkü senelerce süren iç hukuk yollarını tüketmek gibi gerçekten masraflı bir yolu göze alarak bu konunun peşine düşen kimse olmamıştı.

Ama şimdi bu durum değişti.

Ben bu iki aile ile başlayacak dalganın Kıbrıs sorununa yeni bir boyut katacağı kanaatindeyim.

Çünkü Rumca konuşan Kıbrıslı basınına konuşan uzmanlar, bu davaları Türkçe konuşan Kıbrıslıların kazanacağına ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yüklü tazminatlar ödeyeceğine kesin gözüyle bakıyor.

Bunu kendi içinde müstakil bir olay olmaktan çıkartıp toplumsal bir konu haline getiren bir şey var.

Bu ve arkasından gelecek davalardan çıkacak bedel “vergiler” ile Rumca konuşan Kıbrıslıların cebinden alınacak.

Yani Rumca konuşan Kıbrıslı siyasilerin çıkarları adına kötü bir şekilde yönettiği Türkçe konuşan Kıbrıslıların terk ettiği malların bedelini halk yüklenecek.

Tabii bu durumun hem maddi açıdan hem de sosyal açıdan etkileri olaraktır.

Çünkü güneyde Türkçe konuşan Kıbrıslıların mallarının dahi olduğunu unutmak isteyen bazı kesimler için bu durum katlanılacak gibi değil.

Anlayacağınız toplumsal hafıza bir kere daha tazelenecek önümüzdeki dönemde mal mülk konusu ile.

Kuzeyde malları olan Rumca konuşan Kıbrıslılar için ise kapılar kapalı.

Çünkü coğrafi olarak kullandığımız kuzey terimi ile aslında “işgal bölgesini” kastediyoruz.

Kuzeyde ganimete boğulmayıp, güneydeki malları için mücadele veren Türkçe konuşan Kıbrıslar için de Kıbrıs Cumhuriyeti haklı olarak Rumca konuşan Kıbrıslıların yönetimini işgal ettiği bir yer.

Bütün bunları anlatmamdaki sebep aslında her zaman altını çizdiğim şeyi bir kere daha tekrarlamak.

O da Türkçe konuşan Kıbrıslıların sırtını dayayabileceği tek yapının terk ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti olduğudur.

Rumca konuşan Kıbrıslıların gasp edilen haklarına geri kavuşmak için savunmaları gereken yapı da budur.

1960 anayasası ve üniter, konsesyonal Kıbrıs Cumhuriyeti.

Kıbrıslılar tek bir ağızdan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamını istemedikleri müddetçe aynı bu örnekteki gibi en ufak hakları için bile yıllarca mücadele etmek zorunda kalacaklar.

Bu cumhuriyeti ve adayı paylaşmayı öğrenemedikçe de birisinin hakkına kavuşması diğerinin hakkından olmasına sebep olacak.

Kıbrıs Cumhuriyeti için “anayasal düzenin yeniden tesis edilmesinden” başka bütün “çözümler”, Kıbrıslıların büyük çoğunluğunun haklarından edilmesi demektir.

Böyle bir şeyin olmasına da, 2004 yılındaki referandumdan çıkan sonuç gibi Kıbrıslıların büyük çoğunluğu hiçbir zaman izin vermeyecektir.