Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (27.07.2020) – Şüphesiz ki geçtiğimiz günlere damgasını vuran en önemli gelişmelerden biri Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Kıbrıs konusunda yaptığı açıklamalardı.
Nikos Anastasiadis ile Paris’te görüşme gerçekleştiren Macron basına verdiği demeçte şunları söyledi:
“Türkiye’nin egemenliğini ihlal ettiği Yunanistan ve Kıbrıs’a tam dayanışma duygularımızı bir kez daha belirtmek isterim. Bir üye ülkenin kara sularının ihlal edilmesi bizim tarafımızdan kabul edilemez. Fransa’nın desteğine güvenebilirsiniz.”
Avrupa liderleri, fosil enerjinin düşen trendi ve fiyatını da göz önünde bulundurarak Yunanlıların ya da Kıbrıslıların kendi kafalarına göre belirlediği Münhasır Ekonomik Bölgeleri (MEB) için Türkiye’ye karşı bir tavır almaktan çekindiği bugünlerde sanki bir aziz gibi çıka geldi değil mi Macron?
Değil.
Çünkü bu görüşmenin sonucunda Fransa, Mari’de zaten anlaştığı deniz üssündeki yeri hazırlanana kadar donanması için Limasol’da yer ve helikopterleri için Baf’taki bir hava üssünün kullanımı adına anlaşma yaptı.
Yani İngiltere, Türkiye, Yunanistan’dan sonra dördüncü NATO gücü olarak Fransa, Kıbrıs adasındaki pozisyonunu daha da güçlendirmiş oldu.
Anlayacağınız, Rumca konuşan Kıbrıslıların bir zafer edasıyla topluma servis ettiği bu Fransız “desteği” yeni bir teslimiyet ve “oturulacak yeni bir kucak”tan başka bir şey değil aslında.
Total’in Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’nden aldığı pay malumunuz.
Kıbrıs’ın ya da Avrupa’nın hakları için değil, Limasol’a göndereceği donanması ile Türkiye’nin gemilerine karşı bir atak gerçekleştirebilir mi, bu konuda fikir yürütmek için Fransa’nın iç siyasi dinamiklerini bilmek lazım.
Yakışıklı Macron kazandığı Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce halkına vaat ettiği hiçbir şeyi gerçekleştirememiş ve seçildiği günden bugüne özellikle Fransız işçi sınıfını karşısına alacak bir siyaset yürütmüştü.
Sadece Fransız toplumunu çileden çıkartan ekonomik kararları değil, aynı zamanda soyunduğu “Avrupa’nın hamisi” imajını da eline yüzüne bulaştırması neticesinde popülaritesi neredeyse bitmek üzere bugünlerde.
Bu sebeple son dönemde giriştiği Türkiye karşıtlığı imajı ile her düşen lider gibi bir “dış mihrak” yaratmak istediği aşikar.
Kısacası, bütün devletlerin çıkarları uğruna yakınlaştığı Kıbrıs ve Kıbrıslılar, yine tarihi müttefiklerine ihanet ile dolu olan ve sömürgecilik ile emperyalizm konusunda hayli tecrübeli Fransız devleti ile yakınlaşarak tehlikeli bir oyunun içine sokulmaktadır.
Ancak ne yazık ki bu gerçekleri, yani bu oyunun sonucunun yeni bir hüsran ve Kıbrıs adasının bir yabancı askeri gücün daha oyun alanı haline çevirilmesi ile sonuçlanacağını Rumca konuşan Kıbrıslı toplumuna anlatabilmek için bir Ortodoks azizin yazılı kehanetine ihtiyacımız olacaktır.