Kıbrıs’ta Elenizmin sonu

Oz Karahan

Oz Karahan – Avrupa Gazetesi (05.07.2020) – Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de başlattığı faaliyetler sonrasında Yunanistan medyası ve siyaseti “savaş” konusunu ele almaya başladı yine.

Savunma sanayisi olmayan, devlet yönetmekten aciz, daha çok hanedanlar demokrasisine sahip zayıf bir ülke olan Yunanistan’ın tarihi, boyundan büyük sözler ve hezimetler ile doludur.

Sözde “demokrasi”yi dünyaya kazandıran bir halk, bağımsızlığından bugüne kadar çoğunlukla ya monarşi, ya cunta ya da Papandreu, Karamanlis ve Miçotakis aileleri tarafından yönetildi.

Büyüklüğüne rağmen parlamentosunun kahvehane muhabbeti kıvamında olduğu uyuşuk ve işe yaramaz bir Akdeniz ülkesinden söz ediyoruz aslında.

Rumca konuşan Kıbrıslıların büyük çoğunluğu bunun farkına 1974 yılından önce varsalar bile, buna inanmak istemeyen bir grubun yaptığı ahmaklıklar nedeniyle Kıbrıs’ın işgaline neden oldular.

Bugün, iletişim ve bilgi çağının içinde olmamızın etkisiyle de bu gerçeklerden tereddüt eden biri yok gibi Rumca konuşan Kıbrıslı toplumu içerisinde.

Geçtiğimiz günlerde çok konuşulan ve özellikle Yunanistan’da da üzüntü yaratan Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in açıklamalarının temelinde de bu tecrübe yatıyor.

Savaş söylemleri ve Rum Milli Muhafız Ordusu’nun yapısı hakkındaki sorulara Anastasiadis’in verdiği “Türkiye ile yaşanan sorunlara karşı askeri çözümlere girişmek, Kıbrıs Elenizminin sonu olur” şeklindeki cevaptan söz ediyorum.

Kıbrıs’ta bu cevabı eleştiren kişiler bu gerçekleri reddetmek yerine “neden orduyu güçlendirmiyoruz o zaman” gibi argümanlar üretiyorlar.

Yunanistan’da ise “Kıbrıs kendi adına konuşsun, biz Türkiye’yi yerle bir ederiz” şeklinde açıklamalar duyuluyor.

Ben konu hakkında başka bir noktaya değinmek istiyorum.

Aynı konuşmasında Türkiye’nin ancak “diplomasi ve uluslararası hukuk” ile yenilebileceğini söyleyen Anastasiadis (ki ben de aynı düşüncedeyim) bunu Türkiye’nin duymayı en çok sevdiği “Kıbrıs” ve “Elenizm” sözcüklerini aynı cümle içerisinde kullanarak mı yapmayı düşünüyor?

Kıbrıs’ta Elenizmin varlığı argümanı ile diplomasi ya da uluslararası hukuk yollarının kullanılmasının getirisi ancak bu mecralara Kıbrıs’ta bir de Türkizm olduğu ve bunun meşruiyetini tescil edilmesi sonucuna ulaşmıştır bugüne kadar.

İşte “iki bölgeli iki toplumlu federasyona” inanan Anastasiadis ve AKEL gibi kuvvetlerin Kıbrıs’ta yarattıkları düğüm böyle bir düğüm.

Yunan bayrağı ve Türk bayrağı gibi Elenizm ve Türkizm de diyalektik bir ilişki ağı ve o ağ da bir düğüm yaratmaktadır bu adada.

Ve bu düğümün kazananı sadece Türkiye ve memleketimizi bu hale getiren yabancı güçlerdir.

Evet, kim ne derse desin Türkiye bugün bir süper güçtür. Ve ne Yunanistan, ne Kıbrıs, Türkiye ile aynı ligde oyun oynayacak kapasitede değildir.

Uluslararası hukuk ve diplomasi yollarını, Türkiye’nin bu adadaki varlığını meşrulaştıran Elenizm lakırdıları ile zorlayarak bir yere varamayız.

Çünkü Türkiye’nin “Kıbrıs Türktür” tezine “Kıbrıs Elenizmi” gibi argümanlar ile cevap vermek uluslararası hukuk ve diplomasi yolunda onların oynadığı oyunu meşrulaştırmak demektir.

Ve Türkiye gibi bir süper güç ile “onun istediği oyunu” oynamanın sonu da ancak yeni bir hezimet olabilir.

Bu diyalektik düğümün getireceği “sonu” önleyecek uluslararası hukuk ve diplomasi ise ancak Elenizm ve Türkizm hayallerine karşı “Kıbrıslılık” (Cypriotism, Kypriotismos) yani Kıbrıs milliyetçiliği ışığında yapılabilir.

Bu sebeple Annan Planı ile birlikte, Elenizmin rengi mavi ve Türkizmin rengi kırmızı ile çizilen Kıbrıs bayrağına karşı, İsmet Güney’in bize armağan ettiği o temiz ve ak Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağını savunacak bir milli dava dışındaki eylemler, Kıbrıs’ın tamamını Türkiye’ye altın bir tepside sunmamız manasına gelmektedir.