Oz Karahan – Afrika Gazetesi (14.06.2020) – Son haftalarda işgal rejimine karşı yılmadan mücadele veren “Güneyin Emekçileri”ne selam olsun.
Selamımın ve sempatimin nedeni, bu emekçi “Kıbrıslıların” motivasyonları ne olursa olsun korkusuzca verdikleri mücadeledir.
Biraz daha açayım.
Kısa bir süre önce, yönetimini kendi rızamızla terkederek hediye ettiğimiz Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bugün kontrol eden Rumca konuşan Kıbrıslılar, korona virüs nedeniyle adadaki barikatları kapattılar.
Bu olaydan sonra özellikle kuzeydeki “barış güvercini” federalistler, güneydeki arkadaşlarını da gofa getirerek sınırın güney tarafında rezillik çıkartmışlardı.
Sonrasında bir çoğunun kendi ağızlarıyla da söyleyecekleri gibi Rumca konuşan Kıbrıslı polislerin nazik tavrına rağmen limitleri zorladıkları için biraz biber gazı tatmışlardı.
O günlerde Ersin Tatar’ından Hasan Taçoy’una kadar birçok kişi barikatlara gidip bu insanlarla şov bile yapmıştı.
Sonrası malum, reklamlar bitince adanın kuzeyindeki işgal rejimi de barikatları kapatmış ve bizim “barış güvercinlerinin” sesleri solukları kesilmişti.
Kesilmişti çünkü o günlerde barikatın güney tarafında yaptıkları taşkınlıkları, işgal rejimine ve bu rejimin bağlı olduğu Türkiye’ye karşı yapacak “bronzo”ları yoktu.
Bu iki yüzlülük Kıbrıs’ın özgür bölgelerin de oldukça eleştirilmiş, hatta buradaki protestolarda polise saldıran eylemcilerin bazıları dahi bu konudan rahatsızlığını dile getirerek kullanıldıklarını düşündüklerini söylemişlerdi.
Bu süreç içerisinde işgal rejiminin hareketlerine karşı hiçbir elle tutulur eylem yapmayan başta “Unite Cyprus Now” denilen grup ve altında toplanan bilindik federalistler aynı iki yüzlülüklerini “Güneyin Emekçileri”nin eylemleri sırasında da göstermişlerdi.
Daha önce söylediğim gibi bu emekçilerin motivasyoları ya da özel hayatlarındaki siyasi düşünceleri ne olursa olsun, kendilerine destek vermemiz için iki neden yeterlidir.
Birinci neden ve aynı zamanda hedef haline gelmelerinin de tek sebebi, “Kıbrıslı” olmaları.
İkinci neden ise, yaptıkları eylemler ile Kıbrıs’ın işgal bölgesinde Türkiye tarafından kontrol edilen rejimin tek hedefinin ve gayesinin Kıbrıslıların bu adadaki varlığını ortadan kaldırmak olduğunu göstermiş olmalarıdır.
Tabi bütün bu yaşananlar sonrasında bu insanlarımıza destek vermeyen işbirlikçiler ve ödlekler “hedef şaşırtma” faaliyetlerine devam ettiler.
İşbirlikçiler, günde 20 test ile 0 vaka çıkaran kuzeyin, günde 2000’den fazla test yapıp bazı günlerde 2-3 vaka çıkaran güneyden daha güvenliği olduğu saçmalığına insanlarımızı inandırma çalışmalarına devam ettiler.
Ödlek “sol”cular ve federalistler gazete köşelerinden o bilindik barış “edebiyat”larını kastılar.
Lümpen sosyalistler ise “işçi sınıfı” klişeleri ile hedefin Türkiye değil burjuvazi olması gerektiği zırvalarını tekrarlamaya devam ettiler.
Dünya ve devrimler tarihinin hiçbir yerinde işgal altındaki topraklarda “sınıf mücadelesi” verildiği görülmemiştir.
Çünkü yabancı güçler tarafından hedef olan toprakların halkları, işçi ve burjuva sınıfı dahil olmak üzere bir sömürü altındadır “özgürleşecekleri güne” kadar.
Bizim “Kıbrıslılık” temeli ve “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” şiarı üzerinden verdiğimiz varoluş mücadelesine “ama Denktaş’ta Kıbrıslıydı” gibi sığı bir argüman ile cevap veren “kitap kulübü devrimcilerine” laf anlatmaya çalışmak gibi bir niyetim hiç olmadı.
Çünkü, her toplum, her insan grubu ve her sınıfta yer alabilecek farklı tandanslara sahip olan kişilerin varlığı, eğer topraklarınızı işgal eden egemenleri ve o egemenlerin amaçlarını görememenizi sağlıyorsa, bu sizin über bir sosyalist değil, über bir korkak olduğunuzu gösterir ancak.
İşte bu sebepten, rejimin tüm baskılarına rağmen özgür bölgelere çalışmak için giden Kıbrıslı kardeşlerimize samimi olarak ilk yardım eli uzatan örgüt olan Kıbrıslılar Birliği, hiçbir zaman insanlarımızı siyasi görüşlerine göre ayırmamıştır ve ayırmayacaktır.
İşgalci ve emperyalistlerin bu adadaki amacı nettir.
Onlar için siyasi düşünceleri farketmeksizin tüm Kıbrıslılar, bugün ya da yarın, bu uçak gemisine dönüştürmek istedikleri adada birer fazlalık ve amaçları için birer engel olacaktır.
Bu noktada, hali hazırda işgal altında olan ve üzerinde üç NATO ordusu bulunan topraklardaki kurtuluş mücadelesi bir “sınıf” ile verilecekse o ancak “Kıbrıslılık” temeline dayalı bir sınıf olabilir.
Tarihin ve bütün dünya devrimlerinin bize gösterdiği gibi.