Sana ne benim ilacımdan?

Oz Karahan

Oz Karahan – Afrika Gazetesi (19.04.2020) – Kıbrıs Cumhuriyeti’nin özgür bölgelerinden işgal bölgesine ilaç ve sağlık malzemeleri yardımı yapıldı geçtiğimiz günlerde.

Konu hakkında çok yazıldı, çizildi, tartışıldı. Yine hayati bir konu toplumumuz içindeki bazı kesimler tarafından seçim malzemesi yapıldı.

Ama bugün konu hakkında yapılan boş tartışmalardan değil, bu tartışmalara girmelerine izin verdiğimiz yabancılara, bu topraklara ait olmayan insanların yine bu topraklara ait olmayan söylemlerine değineceğim.

Üstünde durmak istediğim şey, bu konu ve Kıbrıslıları ilgilendiren diğer konularda kimlerin konuşma hakkı olup olmadığıdır.

Kıbrıslıların kapalı kapılar ardında en çok dillendirdiği ancak dışarıda konuşmaktan çekindiği şeylerin başında gelen bir mevzu bu.

Korkaklık ve iki yüzlülüğün beslediği, insanlarımızın samimiyetsiz ve çıkarcılığından güç alan. Basit bir soru ile başlayalım.

“Hümanizm” ve “insanlık” örtüleri altına saklanarak, ödlekliklerinin birileri tarafından “medeniyet madalyası” ile ödüllendirileceğini zanneden insanlarımızdan başka kimlerdir yok olmamız için yazılan bu senoryoda başrol oynayanlar.

“Rumun ilacını istemiyorum” diyor bir Sivaslı, bir Hataylı, bir Karslı.

Bir ne idüğü belirsiz gazeteci demeçler veriyor konu hakkında.

Hepsi işgalin, işgalcinin çocukları aslında.

Evinde otururken “kimdir be bunlar” diyen Kıbrıslı ise sesini çıkartamıyor bu “kendi gelen”lere.

“Çok ayıp” diyor…

Ama “sana ne oluyor” diyemiyor aleni olarak.

Bizi bitiren ve yok eden işte bu hoşgörü kılıfına saklanmış korkaklığımızdan başka bir şey olmadı hiçbir zaman.

“İşgal sonrasında bu adaya getirilen ve alafranga tuvaleti kullanmayı öğrettiğimiz insanların, kurduğumuz sahte meclislerde bize “vatan, millet, sakarya” edebiyatı yapmasına izin veren bizler, yaşayacağımız sonu haketmiyor muyuz” sorusu geliyor akıllara.

İşgalin nimetlerinden faydalanırken iş verdiğimiz, aş verdiğimiz, memleketlerindeki akrabalarına caka satacak kıvama getirdiğimiz insanların sonraki adımlarının ne olacağını çok iyi biliyorsunuz efendiler.

Neden zor geliyor gerçekleri söylemek?

Neden zor geliyor gerçekte düşündüklerinizi açıkça dile getirmek?

İnsanlık diye korkudan altına saklandığınız masa daha kaç şiddetinde depreme dayanacak zannediyorsunuz?

Cebinizde saklamaya çalıştığınız “Kıbrıs Cumhuriyeti” kimliklerini geri veremezken, o cumhuriyeti bugün sayenizde kontrol eden Rumca konuşan Kıbrıslıların sağlığınız için size verdiği ilaçları bu “yabancılara” siyasi meze ettirebiliyorsunuz?

Ne de olsa yarın hasta olunca o ilaca ihtiyacınız yok. Her zamanki gibi basıp güneydeki bir hastanede yatacaksınız diye rahat olabilirsiniz. Ama hatırlatayım. Geçişler zor artık.

Ama farzedelim sınırdan geçişler eskisi gibi olsun. Yarın, bu topraklara ait olmayan densizlere verdiğiniz makamlar ile bu söylemelerine izin verdiğiniz sözlerden sonra “Rumun” hastanelere gidecek yüzü nasıl bulabileceksiniz?

Ne parti başkanları gördük, bütün bunlara izin veren sonra da “Rumun” hastanelerinde bebekler gibi ağırlanan.

Kimleri gördük sözde başbakanlık yapıp ölüm döşeğinde kuzeydeki yada Türkiye’deki hastaneler yerine güneydeki hastanelerde son nefesini verene kadar kral gibi bakılan.

Hepsini yapacak yüzünüz var, evet. Ve işte bardağı taşıran da tam bu işte.

Yarın kaybedeceğiniz bu “ayrıcılalıklar” için kimseyi değil önce kendinizi suçlamanız gerekecek.

İşgalcinin çocuklarına bu lafları söyletecek yüzü verdiğiniz için.

Aynı Mason locasından da olduğu söylenen Denktaş ve Kliridis’in bile Kıbrıs’taki olayların en hareketli olduğu zamanlarda bile birbirlerine aileleri için ilaç gönderdiği anlatılır hep.

Bu insanlara hakettikleri cevabı veremeyecek kadar basiretsiz olan insanlarımıza bir “insanlık” önerim var.

O da önce “barış” diye bönürdüğünüz Rumca konuşan Kıbrıslılar ile “insanlığa” yakışır bir ilişki kurup korumanızdır.

Aynı toprakları, tarihi ve kültürü paylaştığınız insanlara “insanlık dışı” hakaretlerde bulunan “yabancıların” karşısına dikilmenizdir.

“TMT’ci de bendim ya da eşim dostumdu. EOKA’cı da benim komşumdu, arkadaşımdı, ama hepimiz bu toprakların insanıyız, sana ne oluyor da hayatında görmediğin ‘Rum’ hakkında konuşma cüretini gösteriyorsun? Sana ne oluyor benim aramdaki bağa, soruna ya da dostluğa müdahil oluyorsun. Sen kimsin? Nereden geldin? Ne hakla benim davama burnunu sokuyorsun?” soruları sağcı ya da solcu bütün Kıbrıslıların, artık fabrika ayarlarıma dönmek adına bu güruha sormaları gereken sorulardır.

Şimdi korona virüs vesilesi ile yabancılar gidecek ve yine “biz bize kalacağız” hayallerini bir kenara bırakın ve gerçeklerle yüzleşin.

Bu insanlara çıkarlarınız ve korkularınızdan dolayı yüz ve cesaret vermeye devam ettiğiniz müddetçe birinin bir yere gideceği varsa o da sizsiniz. Ve bu insanların diğer Kıbrıslılara hakaret etmesine izin verdiğiniz sürece bu hakaretlerden sorumlu olacak olanlar da.

O hakaretler, saldırılar ve densizlikler “sizin” sahte makamlarınızdan “sizin” adınıza yapılıyor. Bu yabancılar ile aranıza o Kıbrıslı ve “insani” çizgiyi net bir şekilde çekmediğiniz sürece de Rumca konuşan Kıbrıslılar ve tüm dünya, sarfedilen her kahpe sözden bu konuya net bir tavır koymayan sizleri de sorumlu tutmaya devam edecektir.