Kıbrıs ve dünya için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Oz Karahan

Oz Karahan – Afrika Gazetesi (29.03.2020) – Tüm dünya olarak içinden geçtiğimiz zorlu korona virüs sınavı insanlık için bir dönüm noktası olacak. Şuana kadar dünya, toplum ya da devlet namına öğrendiğiniz herşeyi bir kenara bırakabilirsiniz. Hayatınıza devam etmeniz için gerekli olduğunu düşündüğünüz önceliklerin sırasını unutabilirsiniz. Ve Kıbrıs sorunu ile ilgili kısa vadede umduğunuz herşeye biraz ara verebilirsiniz.

Yaşayacağımız değişiklikleri kabaca siyasi, ekonomik ve sosyal konular altında ele almak doğru olacaktır.

İlk olarak korona virüs salgınının, tüm dünya, Avrupa Birliği ülkeleri ve doğal olarak Kıbrıs Cumhuriyeti içinde çok önemli siyasal tartışmaları alevlendirdiğini görmek zor değil.

Bu tartışma federatif ya da konfederatif bölgesel ve siyasal birlikteliklerin ne kadar pamuk ipliğine bağlı ve kırılgan olduğudur. Havanın rüzgarlı olmadığı zamanlarda kurulan bu ütopik birlikteliklerin zor zamanlarda etkisizliklerinin ortaya ilk çıkan kağıttan kaleler olduğunu tecrübe ediyoruz.

Salgının ve ölümlerin bu denli insanların hayatının merkezine oturduğu acı dönemler geride kaldıktan sonra ülkelerin ele alacağı şüphesiz ilk konu ulus-devlet modelinin küllerinden doğdurulması olacaktır. Avrupa toplumları, Avrupa Birliği’nin daha fazla federal bir yapı haline dönüşmesi üzerindeki tezini, birliğin bu zor zamanlarda yanlarında olmadığı sebebiyle büyük bir kin ile hatırlayacak.

Kıbrıs’ın işgal bölgesinde bu kini hissetmek imkansız olsa da, özgür bölgedeki insanların bu kriz sonrasında ilk isteyeceği şey Dördüncü Reich* diye adlandırılan Avrupa Birliği’nden kurtulmak ya da Avrupa Birliği’nin statüsünün yeniden gözden geçirmek olacaktır. Bütün bu durum aynı zamanda, Kıbrıs sorunu için Türklerin ortaya attığı “federasyon” fikrinin özgür bölgelerdeki toplum nezdinde daha da zayıflamasına neden olmaktadır.

İkinci konu ise ekonomi… Yirminci yüzyılın dünyaya en kötü hediyesi olan neoliberalizmin ciddi bir şekilde sorgulanması zaten doğduğu yer olan Amerika Birleşik Devletleri’nde geçtiğimiz yıllarda başlamıştı. ABD’nin son başkanlık seçimlerine darbesini vuran ve benim de Amerika’da yaşadığım dönemlerde tanıma fırsatını elde ettiğim Bernie Sanders’in yükselişi aynı zamanda sosyalizmin tüm dünyada ikinci defa yükselişinin sinyalini vermekteydi. Bu değişimi roket hızına ulaştıran konu ise korona virüsün ta kendisi oldu.

Devletler ve toplumlar içinde bulundukları hükümetler arası birlikler ve küreselleşmenin de verdiği akıl tutulmasıyla, neoliberalizmin kendilerine biçtiği endüstrilerin sınırları içerisinde ekonomik varlıklarına devam ediyorlardı. Rant ve kâr amacı güderek yükselttikleri sektörler, toplumlarının hayatları idame etmeleri için asıl ihtiyacı olan üretim dallarının ikinci plana atılmasına ve bazen ortadan kaldırılmasına neden olmuştu. Bugün bu durum, virüs gibi basit bir etkinin ülkelere demir perde çektirmesiyle kendilerine yarattıkları bağımsız felaketler ile son bulmuştur.

Yalnızca birkaç haftada Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinin bile meyve kıtlıklarından söz edebilecek bir duruma gelmeleri, büyük ya da küçük bütün devletlere yine “kendi kendine yetebilecek” ekonomilere dönüşmeleri gerektiğini göstermiştir. Neoliberal ekonomilerin yerini daha çok sosyalist ekonomilere terk edeceğini öngörmek için daha önceden neoliberalizmin bayraktarı olan dünya liderlerinin bugünkü açıklamalarına bakmak yeterli.

Üçüncü önemli konu ise yaşayacağımız sosyal bazda değişiklikler… Savaşlar ve iç çatışmalar sebebiyle dünyanın maruz kaldığı göçmen akımları hali hazırda yakın zamana kadar trend olmuş “dünya vatandaşlığı” akımına darbe vurmuştu. Bugün korona virüs sebebiyle yaşayacağımız siyasi ve ekonomik değişimlerin, dünya üzerindeki milliyetçiliğin artmasına sebep olmaya devam edeceği açık ve nettir.

Ancak bu defa dünyanın tecrübe edeceği milliyetçilik akımları etnik temelde değil, devlet ya da coğrafya temelindeki milliyetçilikleri olacaktır. Sınırları kapanmış ve kendi ekonomisini döndürmek isteyen bütün devletlerin ya da toplumların kendi içinde barındırdığı “birinci ya da ikinci sınıf” vatandaşları, birlikte seyir ettikleri geminin selameti için kendilerine biçilen görevleri mikro-etnik milliyetçiliklerden arınmış bir şekilde, birbirlerine saygı duyarak yerine getirmek zorunda kalacağı bir dönemden geçeceğiz.

Bu durum, aynı bayrak ve sınırlar altında birleşmiş ancak birçok yönden farklı olan toplumların hiç olmadığı kadar kaynaşmasına ve hiç olmadığı kadar birbirlerini anlamalarına sebep olacaktır.

Tabii bu durum aralarında pek bir fark olmamasına rağmen ayrı bölgeli ve ayrı toplumlu çözümlerde direten küçücük Kıbrıs halkı için olumlu bir anlam ifade etmemektedir. Kısacası, Türkiye gibi üniter ama etnik olarak paramparça olan devletlerin toplumları birbirine daha çok kenetleneceği ve Kıbrıs’taki mevcut statüko, ayrılık ve kopmuşlukla geçecek bir dönem yaşayacağız hep birlikte.

Evet, Kıbrıs ve dünya için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu durumun Kıbrıs sorunu da yine buzdolabına koyacağı aşikar. Ancak, belki küçük bir ihtimalle Kıbrıs’ın işgal bölgesindeki Türk kolonizasyonunun hızı da biraz kesebilir. Bu savaşı zaten kazanmış olan Türkiye biraz kendi sorunları ile meşgulken, belki Kıbrıslılar olarak biraz nefes alıp, aklımızı başımıza toplayıp, kurtuluşumuz için biraz önce belirttiğim değişimlere uygun çözümlerin peşinden koşanlara güç vermeye başlarız.

* Dördüncü Reich: Nazi Almanyası aynı zamanda Üçüncü Reich olarak anılmaktadır. Dördüncü Reich, Avrupa Birliği’nin aslında Almanya’nın milli çıkarlarından başka birşeye hizmet etmediğini düşünen insanların bu birliğe taktığı isimdir.