Oz Karahan – Afrika Gazetesi (12.01.2020) – İşgal bölgesinde “yol yoksa seyrüsefer da yok” ismiyle çıkan bir Facebook “grubunun” birkaç gün içerisinde bilmem kaç bin takipçisi olmuş. Tabii ki birkaç defa beni de bu gruba davet eden oldu geçtiğimiz hafta. Katılmasam da yazılanlara gözümün ucuyla bir baktım. Zor bir gün geçiriyorsanız, evlere şenlik bir aktivite olarak neşenizi yerine getirebilecek türden paylaşımlar ile dolu bir yer, tavsiye ederim.
Kimileri yaşadıkları güvenlik, trafik, sağlık ve diğer sosyal “devletin” sağlaması gereken şeylerin yokluğundan müzdarip insanlarımız. Ama farkında olmadıkları, içinde yaşadıkları şeyin sosyal devlet değil, düz bir “devlet” bile olmayan bir işgal rejimi olduğudur. Kendilerinin ve çocuklarının bu topraklarda yok olmak üzere olmalarına rağmen, bazılarının söylediği gibi konu sadece “ceplerine” dokunduğu için hiddetlenecek bir tıynete sahip olmaları ise ayrı bir konudur.
Kimileri ise 15 Kasım 1983 yılında bu işgal rejimine isim kazandıran sözde “KKTC Bağımsızlık Bildirgesi”ne destek olan fırsatçı federalistler. Evet bütün hepsi! CTP ve TDP gibi parti ve TKP-YG, BKP, YKP gibi “emekliler derneği” kıvamındaki particikler. Hepsinin parti olarak veya o zaman kurulmasalarda kurucularının oluşmasına destek verdiği bu düzeni ellerine geçen her fırsatta mızıkçılık yaparak eleştiriyorlar. Sadece o düzenin, o statükonun koltuklarında oturamadıkları zamanlarda. Bugün hepsi, oy avcılığı ile yine cebini düşünen insanların yanındalar popülist sloganları ile.
Kimi “yetersizler” ise bu saçmalıktan sosyalist bir devrim çıkartmayı düşünen fırsatçı ütopistler. Onlarda bu işi “sivil itaatsizlik” gibi alakasız terimlerle yan yana koyarak fırsattan istifade etmeye çalışıyorlar ki tuhaf değil. Ufak tefek sözde sosyalist grupların dünyanın her yerindeki stratejileri budur. Toplumda bir kıpırdanma olana kadar “kitap kulübü” işlevi görmek ve hareket olunca da Marx’tan falan söz ederek belki gruplarına üç-beş kişi devşirmek.
Bunların hepsinin ortak özelliği ise “ödleklik” ve “redcilik”. İşgal altında, kendini yönetemeyen bir toplumun yaşadığı sorunların faturasını korkaklıklarından dolayı “işgalin kendisine” yada “işgalciye” çıkaramadıkları için “işgal alt yönetimine” karşı “süpürgeci” hareketlere girişmeleri. Bunun sebebi tabii ki bu insanlarımızın toplumsal olarak içinde bulunduğumuz durumu kavrayamamaları gibi masum bir bahane ile geçiştirilemez. Gerçek, böyle kıytırık ve hedefi şaşmış hareketlerden medet uman herkesin, “acıma” bekledikleri düzenin ve statükonun bir parçası olduklarıdır.
İşte bu sebeptendir ki biraz önce “insanımız” olmadıkları için belirtmediğim bir grup olan ve bu mitinge destek veren “illegal yerleşikler” ile beraber, omuz omuza olmaktan gocunmamaktadırlar bu “insanlarımız”. Çünkü, Kıbrıslı düşmanı illegal yerleşik Türkler’de artık siyasal olarak işgal rejimi, alt yönetim ve statükonun bir parçasıdır. Hem de bir sonraki sözde parlamento seçimlerinde o statükonun sahibi olacak büyük bir parça. Bu da ağzına “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” sözünü alamayan barış güvercini, sözde “solcu” özde statükocu federalistlerin çok iyi bildiği bir gerçek olduğundan bugünkü “kardeşliği” yadırgamamak lazım. Çünkü bu ittifak ilk değil, son da olmayacak. İllegallerin bugünkü kadar palazlanmadığı zamanlarda bile bu filmi “Demokratik Mücadele Partisi” ile görmedik mi? Bugün bir fark var tabi, o da başrol ve figüranların yer değiştiriyor olması.