Oz Karahan – Afrika Gazetesi (22.12.2019) – Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş herkesin aklının bir köşesinde olan bir “çıkış” yolu. Ve ne yazık ki çoğu Kıbrıslı büyük bir yanılgı ile bu seçeneği, kendilerine göre yolun sonuna geldiklerinde oynayabilecekleri bir kart olarak görüyor. Ancak Kıbrıs sorunu için tek gerçekçi ve en kestirme çözüm olan bu seçenekten her geçen gün uzaklaşmakta ve geri dönüşü olmayan noktaya yakınlaşmaktayız. Türkçe konuşan Kıbrıslılar olarak memleketimizde var olabilmek adına Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş için neler yapmamız gerektiğine geçmeden önce bir mevcut durum analizini yapmamız gerekmektedir.
***
Birleşmiş Milletler himayesinde, Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla yapılan görüşmeler iki “toplum lideri” tarafından gerçekleştirilmekte. Ancak bugün, Türkçe konuşan Kıbrıslıların toplum liderinin seçilmesi için yapılan seçimlerde oy kullanan insanların yüzde 60’ından fazlasının “illegal yerleşik Türk” olması nedeniyle bu liderlik makamı teorik ve pratik olarak ortadan kalkmış bulunmaktadır. Sadece Türkçe konuşan Kıbrıslıların özgür iradesini yansıtmayan bir makam, toplumun geleceği hakkında temsilet yetkisini de kaybetmiştir.
Uluslararası topluma göre adanın kuzeyi bir işgal bölgesi olduğundan, 1974 yılından bugüne kadar buraya aktarılan nüfus, asker veya illegal olarak verilen sözde vatandaşlık ya da tapu gibi evrakların sorumluluğunun Türkçe konuşan Kıbrıslıların üzerinde olması gibi bir durum da kabul edilemez. Bu konuların, Birleşmiş Milletler himayesinde gerçekleşen konuşmaların da ana gündemini oluşturduğu ve “herhangi” bir çözümün önündeki en büyük engeller olduğu ise bugün yadsınamaz gerçektir.
Her vatansever Kıbrıslının karşısında duracağı bu konuları, güncel anket ve araştırmalar ile nüfusunun yüzde 75’inin üniter devleti, yani Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşü arzuladığını gösteren Rumca konuşan Kıbrıslıların kabul etmesini beklemek de gerçek dışı bir eylemdir.
İşgal bölgesindeki rejime başvurarak, buranın yasaları altında kurulan partiler gibi siyasi oluşumların altında örgütlenerek “işgale karşı durmak” ya da “birleşik Kıbrıs’a” ulaşmak gibi bir düşünce abesle iştigaldir. Bu oksimoron yani tezat denklemi ne kendi halkımıza ne de uluslararası topluma daha fazla anlatabilmenin imkanı da yoktur. Bu yapıların Türkçe konuşan Kıbrıslıların “özgür” iradesini yansıttığı gibi bir iddia ise eşyanın tabiatına aykırıdır. Bütün bu gerçekler bize Türkçe konuşan Kıbrıslıların özgür iradesini bugün işgal rejimi altında hiçbir yapının temsil edemeyeceğini göstermektedir. Ne kendilerinin seçmediği sözde toplum lideri, ne de işgal rejiminin yasaları altında hayatına devam edebilen siyasi yapılanmalar.
Sahte devlet KKTC’nin sözde meclisi dahil hiçbir makamı, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına göre Türkçe konuşan Kıbrıslılara tayin edilen “Cemaat Meclisi” gibi makamların devamı olduğu iddiasında değildir.
Hali hazırda Birleşmiş Milletler’in himayesi altında devam eden konuşmaların çerçevesinin “Türk usülü federasyon” olduğu ve bunun Birleşmiş Milletler’in desteklediği tek çözüm olduğuna dair federalistlerin tutturduğu söylem ise basit bir yalandır. 45 yıldır devam eden ve Kıbrıslılar gibi uluslararası toplumun uzun süre önce ümidini kestiği bu federalist çözümün Birleşmiş Milletler tarafından dillendirilmesinin sebebi bunun doğru bir yol olması değil, Denktaş ve Türkiye’nin şımarıklığı ve propagandasıdır. Denktaş, bir Türk tezi olan Türk usulü federasyon dediğimiz konfederasyonu masaya getirerek Kıbrıs sorununu kördüğümlemiş, Türkiye ise bu söylemle 45 yıldır devam ettirdiği kolonizasyonu kamufle etmiştir. Birleşmiş Milletlerin bu çözümden desteğini çekmesi, bu güçler tarafından ipotek altına alınmış “Türkçe konuşan Kıbrıslıların” gerçek iradesinin uluslararası topluma ilanı gibi kolay bir hamle ile gerçekleşecek bir konudur.
Bildiğimiz gibi Kıbrıs’ın özgür bölgelerini bugün kontrol eden Rumca konuşan Kıbrıslıların, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Türkçe konuşan Kıbrıslılar ile paylaşmamasının argümanı “cemaat olarak 1963 yılında Cumhuriyeti terk eden kesimin ancak cemaat olarak Cumhuriyete dönebileceği” iddiasıdır. Yani bireysel hareketler ile bu konuda yol alınması zor. Bu argüman Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına ve bu anayasada belirlenen devletin işleyiş mekanizmalarına da uygundur. DİSİ ve AKEL gibi ana akım siyasi cephe elitlerinin, Türkçe konuşan Kıbrıslılara, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dayanan haklarının iade edilmemesi konusundaki fikirlerini dayandırdıkları şey ise “devam eden federal görüşmeler”dir. Yani sözde kurulacak yeni federal yapıda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin mevcut idari yapısının fazla efor sarfetmeden “iki kurucu devletten” biri olacak Kıbrıs Rum Devleti’ne devşirilebileceği düşüncesi.
Türkçe konuşan Kıbrıslıların, bu büyük oyunun içerisinde hem “Türk usülü federasyon” isteyip, hem Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarından faydalanabilecekleri gibi oportünist ve maksimalist ütopyadan kendilerini kurtarmalarının gerekliliği ise her gün, özgür bölgelerdeki yaşadıkları bürokratik zorluklar ile yüzlerine vurmaktadır.
***
Bu yazdıklarımın ışığında, bu düğümü bozacak olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş iradesini toplum olarak dünyaya ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne kitlesel olarak ilan edebilmemisiz tek yolu, bu düşünceyi savunan sivil toplum kuruluşları (Kıbrıs Cumhuriyeti ya da kuzeydeki işgal rejimi dışında herhangi bir devlet altında kurulmuş olmak şartı ile) altında “cemaat” olarak birleşilmesidir. Bu kuruluşlara bir örnek “Kıbrıslılar Birliği”dir. Üyelik sistemi, içerisinde yer alacak bireylerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin parçası olan Kıbrıslılar (karma evliliklerden doğan ve vatandaş olmayanlar dahil) olması şartı ile çalışmalıdır. Tek sivil toplum kuruluşu ya da birden çok çok sivil toplum kuruluşunun oluşturacağı bir yapının demokratik bir düzen içinde işleyişinin temin edilmesi ise birazdan değineceğim temsiliyet iddiası açısından önemlidir.
Kurulacak bu yapı ile uluslararası topluma, kuruluşlara ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Türkçe konuşan Kıbrıslıların, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş arzusu ilan edilirken, işgal bölgesindeki yasaların altında hayatına devam eden herhangi bir yapı yada bireyin demografik ve politik sebepler ile Kıbrıslıları temsil edemeyeceği olgusunun altı çizilecektir. Kıbrıs Cumhuriyeti’ne, anayasaya uygun olarak “cemaatsal” dönüş iradesi ortaya koyulurken bu yapının ise Türkçe konuşan Kıbrıslıların meşru “Cemaat Meclisi” olduğu iddiası ile çalışmalar yapılmalıdır. Böyle bir hamlenin, anayasal ve Rumca konuşan Kıbrıslı toplumu bazında karşılığı bize en kısa sürede karşılık bulacağını göstermektedir. Bugün, özgür bölgede böyle bir hamlenin karşısında duracak kesimler sadece DİSİ ve AKEL’in parti elitleri (tabanları değil) ve ELAM’dır. Meclis içindeki ve dışındaki neredeyse diğer bütün partilerin ve Rumca konuşan Kıbrıslı toplumunun desteği, arzusu ve Türkçe konuşan Kıbrıslılardan 1974 yılından bugüne beklediği işte böyle bir hamledir. İşgale ve Denktaş-Türkiye ikilisinin ortaya attığı bölücü-ayrılıkçı çözülme “iki kurucu devletli-iki toplumlu federasyona” karşı bir duruş!
Dünya tarihini bu tür girişimler şekillendirmiştir. Özellikle samimi olarak bir “işgal”den söz ediliyorsa, bu bahsettiğim plan, işgal altındaki halkların ekseriyetle izlediği toplumsal kurtuluş planı olmuştur her zaman. Aynı işgal altında işgalciler için çalışan İstanbul yönetimine rağmen Anadolu’da doğan milli kurtuluş mücadelesi ve onun “Temsilciler Heyeti” gibi. Bugün dünyamızda bu hareketlerin sayısız örneği mevcuttur. Genelde bu hareketlerin Uluslararası anlamda hukuksal dayanakları dahi yok iken, Türkçe konuşan Kıbrıslıların, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası içerisinde yer alan temsiliyet hakları gibi büyük bir şansı da ellerindedir.
Bugün hala aklında böyle sorular olan kaldı mı emin olmasamda, “ama Türkiye’den gelen onca insan ne olacak, yazık değil mi onlara” gibi soruların cevabını ise o insanlar yüzünden yok olmak üzere olan benim toplumum değil, bu insanları buraya getirenler bulacak. Uluslararası toplumun ve adaletin önünde. O cevabın da ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Ve “ama o verilen tapulara ne olacak” sorusuna verilecek tek gerçek ve hakkaniyetli cevap ise “evli evine, köylü köyüne” olacaktır. Bu kadar basit.
***
Heralde bugüne kadar, dünya tarihinde “işgale karşıyız” diyerek, işgal rejiminin ve onun yasaları altında siyasi mücadele verilebileceğine inanan insanlar yalnızca Türkçe konuşan Kıbrıslılar içinde çıkmıştır. Ve aynı zaman o işgalin kendilerine de sağladığı ganimetlere aşık bu küçük lümpen kesim sayesinde, trajikomik bir imajımız var uluslararsı toplum nezdinde. Artık imajdan kurtularak oyun bozuculuğu bırakıp bu oyunu uluslararası kurallara göre oynamanın zamanıdır.
Yani “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş planı” diye adlandırdığımız, kurtuluşumuz için tek gerçekçi plan: İrade, birlik ve ilan! Var mısın Kıbrıslı?