Güneyde halk federasyona “asla” diyor

Oz Karahan

Oz Karahan – Afrika Gazetesi (15.12.2019) – Garip bir hava oldum olası devam ediyor işgal bölgesinde yaşayan bir kesim insanımızın ekosistemlerinde. Kendilerinin yarattığı sanal bir geçekliğin içinde didiniyorlar. Çözüm olmasındaki tek engelin Türkiye olduğuna inandıkları, iyi bir toplum lideri seçtiklerinde bir çözüme ulaşabileceklerini zannettikleri ve bir adım öteye giderek, iki toplum liderininde göstermelik onay verebileceği bir “federal” anlaşmanın bir birleşme manasına geldiği hayallerinden bahsediyorum.

Demokrasiden ve gerçek bir devlet yönetmenin ne olduğundan habersiz olduklarından, tecrübe ettikleri 2004 Annan referandumunu da çok kısa sürede unuttular. Ancak bugün de aynı 2004’teki gibi kendi çözüm yöntemlerine yükledikleri o yüce anlamın, Kıbrıs’ın özgür güney bölgesindeki Kıbrıslılar için en ufak bir karşılığı yok.

İşgal altındaki kuzey bölgede yaşayan insanlarımızın o çok yüce anlam yüklediği ancak özgür bölgedeki insanlar için bir ihanet anlamına gelen çözüm yöntemini hep tarif ediyorum. Şuana kadar duyduğum en güzel tariflerden birine ise geçtiğimiz günlerde Harun Denizkan’ın bir yazısında rastladım. “Türk usulü federasyon”.

Denktaş’ın yazdığı, Türkiye’nin işgal bölgesini kolonize ederken kamufle için kullandığı, sırasıyla Talat, Eroğlu ve Akıncı’nın da aralıksız olarak desteklediği şey. “Solcu” olanların her gün, her yerde “ölüyoruz, bitiyoruz, tek çözüm federasyon” dediği, işgalciler ve çocuklarının oluşturduğu illegal partilerin ise “biz iki devletli, şuanda konuşulan ve sadece ismi federasyon olan bir konfederasyona karşı değiliz” dediği “Türk usulü federasyon”. Akıncı’nın da geçtiğimiz günlerde dile getirdiği “iki kurucu devletli, iki toplumlu” Türk usulü federasyon.

Dediğim gibi, güneyde böyle bir çözümü “ihanet” olarak nitelendiren halkın, son araştırma ve anketlere göre yüzde 75’ine yakını “üniter devlet” istemektedir. Yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamını. Kıbrıs sorununa bakış açısı güneyde partilerin politbürolarında değil, halkın vicdanındadır. Evlerini kaybetmiş, köylerinden göç etmek zorunda kalmış ama kuzeydekiler gibi illegal ganimete boğulmadıkları için acısı taze insanlar. Öldürülmüş, katliamlara uğramış ama kuzeydekilerin aksine 1974 yılında Türk askeri tarafından anneleri tecavüze uğramış bir toplum. O yüzden zannetmeyin ki referandum günü AKEL ve DİSİ parti elitleri bir anlaşmaya evet derse halkta evet diyecek. Zannetmeyin ki devlet stratejisi olarak çözümsüz görünmemek için Cumhurbaşkanı’nın onay vereceği bir anlaşmaya halk onay verecek.

Federasyona “evet” diyen marjinal bir kesim yok mu? Tabii ki de var. Yüz 20 civarında bir kesim federasyona evet diyor güneyde. Ama bu insanlar zannettiğiniz gibi “barışsever” falan da değil. Bir kesimi ne olursa olsun, kuzeydeki rejimle iyi geçinerek günün birinde evlerine, mallarına dönmek isteyen insanlar. Özellikle Maraşlılar bu grubun içinde sivriliyor. Diğer kesim de “onlar orada, biz burada” düzenine gönül vermiş sözde “barışsever” özde ayrılıkçılar. Bunların hepsini düzenlenen her “iki toplumlu etikinliklerde” görebilirsiniz. Hepsi teker teker Türkçe konuşan Kıbrıslıların yüzüne gülüp, sarılıp, ağlayıp, güneyde federasyonu “onlar orada biz burada olmalıyız”, “birlikte bir devlet yönetemeyiz” şeklinde propaganda yapan akademisyenler, eski ve yeni siyasiler ve bürokratlar.

Konu ile ilgili, kuzeyde uzaktan gazel okuyanlara güneyden ben yardımcı olayım.

Kıbrıs’ın özgür bölgelerinde yaşayan insanlarımız için, Türkiye ve Denktaş’ın bu bölücü-ayrılıkçı planını, binbir oyun ve işgal ile Birleşmiş Milletlerin gündemine sokmuş olması hiç bir anlam ifade et-mi-yor…

Bu “Türk usulü federasyonun” zaten parçası oldukları Avrupa Birliği’nin desteklemesi de umurlarında de-ğil…

Devlet stratejisi olarak çözümsüz taraf gibi görünmemek için Cumhurbaşkanlarının da bu ihanete “he he” demesinin halk için bir anlamı da yok…

Ve hayalini kurduğunuz ve o “hümanist” anlamlar yüklediğiniz “Türk usulü federasyonunuz” eğer referandum noktasına gelse bile, güneyde yaşayan Kıbrıslılar tarafından evet oyu a-la-maz!

***

Bütün bu gerçeklere rağmen…

Devam edin üniter devleti savunmak yerine her ortamda “ölüyoruz, bitiyoruz, soyumuz tükeniyor” diye ağlamaya.

Devam edin toplumunuzun fertleri linçlere uğrarken “en gerçekçi çözüm BM’nin arkasında durduğu federal çözümdür” demeye.

Devam edin çocuklarınız okuldan eve sağlam gelecek mi diye kaygılanırken “DİSİ ve AKEL’in oyları toplamı bize güneydeki halkın federal çözümü desteklediğini gösteriyor” gibi komik, basit ve yanlış lise mantık dersi tümevarımlarınıza inanmaya.

Devam edin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş ve 1960 anayasasının onarımı gibi basit bir çözüm varken, olmayacak “Türk usulü hayallerin” peşinden koşmaya.

Bu ülkede çözüme engel ve sonunuzu hazırlayan asıl kişiler sizlerken, devam edin herşeyin sorumlusu Türkiye’dir demeye.

Devam edin yarın yolun sonuna geldiğiniz zaman pişmanlıkla sığınmak isteyeceğiniz, bir zamanlar beğenmediğiniz Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki Kıbrıslıların sizi kollarını açarak bekleyeceklerini hayal ederek.

İşgal ve kolonizasyonun başarı ile bitmesine sebep olduktan sonra “hani benim 1960’taki hakkım” diye koşacağınız bu devletin yüzünüze bakacağını zannederek devam edin.

“North London’da hep birlikte bu hikayelerinizi çocuklarınıza anlatacağınız günler yakındır” demek isterdim ama Brexit’ten sonra Avrupa’da başka bir yer beğenmeniz gerekeceğe benziyor. Zaten çocuklarınızın yüzüne bakabilecek misiniz o gün, orası ayrı bir konu.

***

Dipnot: Gelecek hafta, Türkçe konuşan Kıbrıslılar için tek çözüm olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşün nasıl mümkün olabileceği hakkında yazacağım. Yaşadığımız kansız soykırıma karşı bu topraklarda var olabilmek ve işgale son verebilmek için tek yolumuz hakkında yazılmış ilk yazı olarak, “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş planı” başlığı altında.