Oz Karahan – Afrika Gazetesi (13.06.2019) – Cinayet, tecavüz, soygun, tehdit, haraç… Aklınıza ne geliyorsa ekleyebilirsiniz bu listeye. Artık toplumumuzun işgal bölgesinde alıştığı sıradan, haber niteliği bile taşımayan şeyler oldu hepsi.
Geçenlerde Avrupa’daki haber ağlarından birinin Türkçe servisi röportaj için ulaştı bana. Hani şu en büyüklerinden ve sonunda “Türkçe” olanlarından. Başkaları gibi kuzeyde ayrı, güneyde ayrı, doğuda başka, batıda başka konuşamama gibi bir sorunum var. Çünkü yalan, çıkar ve korku üçlüsünün vazgeçilmezi olan “political correctness” yani “siyasi yerindelik” felsefesini hiçbir zaman benimsemedim ve benimsemeyeceğim. Bu haber ağına verdiğim röportajda işgal bölgesindeki genel durumu anlattıktan sonra Türkiye’nin illegal yerleşikleri kullanarak Kıbrıslılara yaşattığı sosyal, kültürel ve ekonomik baskıdan söz ettim her zamanki gibi. Ve illegal yerleşiklerin Türkiye’nin adayı kolonize etme projesindeki en önemli enstrumanı olduğundan. Kıbrıs’ın geçmişte “yasemin” kokan bir ada olduğunu, 1974 işgali ve sonrasında adaya kendi gelen illegallerin yanında getirdiği, bu yazının ilk cümlesindeki kültürel alışkınları neticesinde bugün “kan” koktuğunu söyledim. Türkçe servisin Türk editörlerinin bunları yayınlamayacağını bilerek, bende de olan o kayıtlara geçsin diye, tarih bir kere daha doğruyu yazsın diye herşeyi.
Sözde solcularımız özde korkaklarımız bugün yine tek yürek oldular. Toplumumuzu endişelendiren ve illegallerin gerçekleştirdikleri cinayet, tecavüz, soygun, tehdit ve haraç gibi olayların sorumlusu olarak “Kıbrıslıları” gösteriyorlar hep birlikte. Hatta bazıları o ödlek fantezilerini yazıya dökecek fırsatın geldiğini düşünüp, bu yaşananların sorumluluğunu “Kıbrıs milliyetçiliğine” bağlıyorlar. Yazık.
Haklı oldukları bir konu var. Kıbrıs toplumu, özellikle de adanın kuzeyinde işgal bölgesine sıkışmış olan insanlarımız artık bu işe yaramaz, korkak, çakma hümanist edebiyatçılarından bıktı. Artık kimliklerini, değerlerini, kültürlerini korumak için tek yolun Kıbrıs milliyetçiliğinden geçtiğinin farkında. Artık topraklarında gerçekleşen suçlar sebebiyle yaşadıkları korku neticesinde, hergün çocuklarını okula götürürken yanlarından geçtikleri ve o çakma hümanist politikacılar ve şakşakçılarına ait üç metre yüksekliğinde duvarı olan villaları sorguluyor.
Kıbrıs milliyetçiliği, toplumsal kurtuluş ve bağımsız Kıbrıs’a giden tek “ilerici” yoldur. Koltuk ve nimetlerinde gözü olmayan Kıbrıslıların bu adada var olabilmesi ve çocuklarının geleceğinin olabilmesi için ortada olan tek çözümdür. Tabii ki o sahte solcularımız bunun karşısında duracaklar. Çünkü “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” demek aynı zamanda o ağızlarını dayadıkları ve “Kıbrıs Türk toplumu” adına akan AB muslukları kapanması demektir. Tabii ki Kıbrıs milliyeçiliği, bu küçücük adayı bölmeyi barışcıl bir şeymiş gibi ambalajlayan bölücü ve gericileri sahte solcularımızı rahatsız edecek. Tabii ki toplumumuzun Kıbrıs milliyetçiliğine ve “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” ilkesine tüzüğünde yer veren “Kıbrıslılar Birliği” gibi kuruluşlara yaklaşması bu çakma hümanistlerimizi rahatsız edecek.
Kıbrıs milliyetçiliği, toplumsal kurtuluş ve bağımsız Kıbrıs’a giden tek “ilerici” yoldur. Koltuk ve nimetlerinde gözü olmayan Kıbrıslıların bu adada var olabilmesi ve çocuklarının geleceğinin olabilmesi için ortada olan tek çözümdür. Tabii ki o sahte solcularımız bunun karşısında duracaklar. Çünkü “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” demek aynı zamanda o ağızlarını dayadıkları ve “Kıbrıs Türk toplumu” adına akan AB muslukları kapanması demektir. Tabii ki Kıbrıs milliyeçiliği, bu küçücük adayı bölmeyi barışcıl bir şeymiş gibi ambalajlayan bölücü ve gericileri sahte solcularımızı rahatsız edecek. Tabii ki toplumumuzun Kıbrıs milliyetçiliğine ve “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” ilkesine tüzüğünde yer veren “Kıbrıslılar Birliği” gibi kuruluşlara yaklaşması bu çakma hümanistlerimizi rahatsız edecek.
Ne mal olduklarını bildiğimiz en büyüklerinden, Rumların malları üzerine inşaat yapan firmaların maaşları ile çalışan en küçük dernek particiklerine kadar. Toplumumuzun topraklarından göç etmesinin nedeni olan, işgalcilere ve statükoculara köpeklik yapan bu güruhu biliyoruz. İşgal bölgesinde illegallerin yaptığı cinayetlerin sorumlusu olarak, Kıbrıslıları onlara kucak açmamasını gösteren bu kesim ve onların temsil ettiği siyasi cephenin neferleri aynı günlerde adanın özgür bölgesindeki atalarına ait malların peşine düşerek kaçış planları yapıyorlar. Bunlarıda biliyoruz. Kuzey’deki işgal düzeninden nemalanma bittikten sonra özgür bölgedeki Kıbrıslıların ve sistemin onlara kucak açacağı hayalini kurarak. Onlara özgür bölgeden bir mesaj vererek yazımı bitiriyorum. Evet “başka bir dünya mümkün” ama sizin hayal ettiğiniz gibi bir dünya yok be “lümpenler”.