İşgal, 1 Mayıs ve halay

Oz Karahan

Oz Karahan – Afrika Gazetesi (02.05.2019) – Dün yine her 1 Mayıs’ta olduğu gibi emekçinin mi, hükümetlerin mi, sermayenin mi yanında oldukları belli olmayan çevreler, aynı yerde aynı söylemler ile toplandılar. Organize edenlerin “bir kısmı” ise şuanda ve geçmişte toplumları yönetmiş olan siyasi partiler ve onların sarı sendikacıkları. Sanki bu düzeni kuran yada zamanları geldiğinde düzenin içersindeki bir çark görevini layıkıyla yerine getiren kendileri değilmiş gibi, şarkılı, türkülü, danslı ve sloganlı bir etkinlik düzenledir. Şimdi “yahu ne var işte, sendika patronlarını ve parti başkanlarını bir kenara bırak, emekçiler güzel bir gün geçirdiler” diyebilirsiniz ama keşke herşey bu kadar masum olsa.

Statükonun bekçisi sözde “sol” odakların bu memlekete ve Kıbrıslılara yaptığı en büyük kötülük reflekslerimizi yok etmeleridir. Siyasi çıkarları için bu halka ve emekçilere yaptıkları “umut tacirliği” ile bizi uyuşturarak yaşadığımız bu “kansız soykırıma” en büyük katkıyı onlar koymuşlardır. Evet, en büyük. Şimdi Kıbrıslılardan, kırmızı bayraklar ve şapkalar ile yollarda yürüyüp, alanlarda halay çekmelerini bekliyorlar. Neye karşı diye sorunca “statüko ve emek hırsızlığına”. Hadi oradan! Statüko da, emek hırsızıda sizlersiniz. Hem özgür bölgeyi, hem işgal bölgesini sanki başkaları yönetti yıllarca. Sanki işgale ve sömürüye başkaları çanak tuttuk onca zaman. Sizin bürokratlarımız kapalı kapılar ardında ceplerini doldururken, sözde siyasileriniz Dianellos’un sigara fabrikasındaki deri koltuklarda oturarak maaşlarını(!) alırken, bu halk asgari ücretler ile ailelerini geçindirme derdindeydi, derdinde! Kıbrıslıların aklı ile alay etmekten ne zaman vazgeçeceksiniz!

Bir yanda bunlar öteki yanda ise memleketteki junior ilericiler “yerli göçmen diye emekçiyi bölene, itirazım var” diyorlar. Bu nasıl bir histeri, nasıl bir ihanettir. Akıl tutulmasının ayrı bir boyut kazanmış şekli. Peki biz aklıselim bireyler olarak bütün bunlarla nasıl mücadele edeceğiz? Dört bir koldan halkın zihnini bulandıran bu cepheler ile nasıl başa çıkacağız? Aslında bunun cevabı çok basit.

Onlar ne kadar unutturmaya çalışsalarda, toplumsal olarak bütün adaletsizliklerin tek sebebi ve geleceğimiz, refahımız, en önemlisi memleketimizde var olabilmemiz karşısındaki en büyük tehlike olan “işgali” hatırlatacağız. Yani onların işbirlikçisi oldukları ve bilerek yada bilemeyerek hizmet ettikleri işgali…

Onlar yaşadığımız bütün trajedilerin, ki buna emek sömürüsü de dahil, sorumlusu konusunda ne kadar hedef şaşırtmaya çalışsalarda biz sorumlunun işgal ve işgalci olduğunu bağıracağız. Altyönetimlerin hiçbir zaman üstyönetimlere rağmen toplumun çıkarları için hizmet edemeyeceğini anlatacağız. İşgal sebebiyle oluşan ve hayatımızın her alanına nüfuz eden baskı ve sindirme politikalarının gerçekleşmesinde kullanılan en önemli enstrumanın, bazı sözde hümanist özde korkak oluşumların savundukarının aksine “göçmen” dedikleri illegal nüfusun olduğunu söyleyeceğiz. Unutmamamız, kendimize ve insanlarımıza her zaman hatırlatmamız gereken şey işgale alışmanın aslında en tehlikeli şey olduğudur. Memleketimiz işgal altındayken, sosyal, kültürel veya ekonomik alanda demokratik bir mücadele verilebileceği yanılgısına kapılmak işgale alışmaktır. Zaman işgal altında bazı haklar elde etmek için halay çekme zamanı değil, işgalciye karşı en sert ve en radikal mücadeleyi verme zamanıdır. Bu mücadeleyi veren cesur çevreler var. Zaman, Kıbrıslılar olarak o bayraklar altında birleşme zamanıdır.