Kilise ve işgalciler arasındaki ilişki hakkında

Archbishop Chrysostomos & Talip Atalay

14.04.2020 – Kıbrıslılar Birliği olarak Kıbrıs Kilisesi’nin ve Başpiskopos’un yasadışı bir Türk yerleşimciyi “Kıbrıs Müftüsü” ilan etmesini kınıyoruz. Kuruluşumuz, Başpiskopos II. Chrysostomos ile Erdoğan’ın seçtiği kişi Talip Atalay arasındaki yaklaşık on yıllık skandal ilişki konusuna biraz ışık tutmak ve Kıbrıslıları bilgilendirmek istemektedir.

Talip Atalay ya da Başpiskopos II. Hrisostomos’un tabiriyle “Kıbrıs Müftüsü” Türkiye doğumludur. 1968 yılında Mersin’in Erdemli ilçesinde dünyaya gelmiştir. Türk işgalinden bir yıl sonra, 1975’te, o ve ailesi, Gazimağusa’daki Maraş mahallesine yönelik kitlesel yasadışı yerleşim dalgası sırasında Kıbrıs’a taşınmıştır. Atalay, o zamanlar Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgelerinde eğitim verecek böyle bir kurum olmadığı için Türkiye’de İlahiyat okumuştur. 2015 yılında Türkiye seçimlerinde Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi ile milletvekili adayı olarak öne çıkartılmıştır.

Bugüne kadar, Rumca konuşan Kıbrıslıların mülklerini yasa dışı bir şekilde işgal ederken, aynı zamanda kendisine istisna olarak, Kıbrıs’ın işgal edilmemiş bölgelerinde serbestçe hareket etme hakkı verilmiştir. Dahası, Kıbrıs Kilisesi’nin ve bugün Kıbrıs Devletini yönetenlerin himayesinde uluslararası arenada kendisine otorite ve saygınlık kazandıran bir unvana sahip olmuştur.

Aşağıda konuyla ilgili bazı gerçekleri özetlemeye çalışacağız:

  • Türkçe konuşan Kıbrıslılar, dini hakkındaki görüşleri İslam karşıtı duyguların sınırlarına varan dünyanın en laik toplumlarından biri olarak kabul edilmektedir. Aralarında İlahiyat Doktoru Fedon Papadopoulos gibi birçok araştırmacının bulunduğu akademik çevreler, bu insanların Kripto-Hıristiyan Linobambaki köklerine özel atıfta bulunarak Türkçe konuşan Kıbrıslıların benzersiz konumun defalarca altını çizmiştir. (Kıbrıs Kilisesi’nin web sitesinde yayınlanan bir makale).
  • Türkçe konuşan Kıbrıslılar, “ilahiyat” alanında herhangi bir üniversite eğitimine ilgi duymamakta veya nadiren bir eğilim göstermektedirler. Sonuç olarak, işgal altındaki bölgelerdeki Türk makamları, Türkiye’den bir dizi imam “ithal etmek” zorunda kalmıştır, çünkü Türkçe konuşan Kıbrıs toplumunda hiç kimse din adamı veya herhangi bir dini otorite olmaya en ufak bir ilgi duymamış veya hak kazanamamıştır.
  • Türkçe konuşan Kıbrıslılar, “Başpiskopos” veya “Müftü” gibi her türlü dini otoriteyi reddederler. Sahte devlet (KKTC) bile “anayasal olarak” laiktir. İşgal altındaki bölgedeki yetkili “Din İşleri Başkanlığı”, din ile ilgili her şey için bir yönetim “dairesi” olarak hareket etmekte ve Türkiye’nin devasa cami inşa etme faaliyetlerinde ve giderek artan “yasadışı Türk yerleşimciler” aracılığıyla Türkçe konuşan Kıbrıslıların işlerine karışmasında aracı olmaktadır. Başpiskopos’un Müftüsü Talip Atalay, 2010 yılından bu yana Türk işgal kuvvetlerinin “atanmış” memuru olarak “Din İşleri Başkanlığı”nın başında bulunmaktadır.
  • Talip Atalay ile ilgili verdiğimiz bilgilerin gizli olmadığının, çoğunun kamuya açık olduğunun hatta özgeçmişinde bile yer aldığının altını çizmek isteriz.
  • Bu bilgiler ışığında, Kıbrıs Kilisesi, Başpiskopos ve bugün Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yönetenler tarafından yanıtlanmayı bekleyen bazı yakıcı sorular ortaya çıkmaktadır.

    1. Kıbrıs Kilisesi veya Başpiskopos hangi yasaya göre yasadışı bir Türk yerleşimciyi tek taraflı olarak “Kıbrıs Müftüsü” veya “Türkçe konuşan Kıbrıslıların Müftüsü” ilan edebilir?

    2. Kıbrıs Kilisesi veya Başpiskopos, Türkçe konuşan Kıbrıslılar bile böyle bir unvan veya yetkiyi kabul etmezken, birini müftü olarak ilan etmek için hangi hakkı kullandı?

    3. Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olmayan ve Rumca konuşan Kıbrıslıların mülklerini bile bile işgal eden yasa dışı bir Türk yerleşimcinin yaklaşık on yıl boyunca Kıbrıs’ın her yerine girmesine ve dolaşmasına nasıl izin verilebildi ve bunun sorumlusu kimdir?

    4. Bugün Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kontrol eden insanlar, bu yasadışı yerleşimciyi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğrencilere dağıtılan metinlerde (kitapçıklar) tasvir ettirildiği için “Kıbrıs Müftüsü” olarak tanıyorlar mı?

    Bu soruların cevapları bilinmemektedir. Ancak ortaya çıkan şey, Başpiskopos’un eylemlerinin Türkçe ve Rumca konuşan Kıbrıslılar arasında fazladan bir ayrımcılık katmanı olarak dini getirdiği gerçeğidir. Başpiskopos, Kıbrıs sorununun var olmayan, uydurma bir bölücü unsuruna hayat vermektedir. Türkçe konuşan Kıbrıslılar asla cami istemediler. Dini konulara ilgisizlikleri, Başpiskoposu işgalcilerle flörtünü artırmasına neden olmaktadır. Bu, Kıbrıslılara daha çok acı verecek tehlikeli bir flörttür.

    Kıbrıslılar Birliği olarak, Kıbrıs ulusunun ayrıştırılmasına ve Kıbrıs devletinin bölünmesine kışkırtan her türlü iç ve dış güçlere karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Yabancı orduların ve yasadışı yerleşimcilerin olmadığı üniter ve laik bir Kıbrıs Cumhuriyeti için mücadelemizi sürdüreceğiz.

    Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

    Kıbrıs Kıbrıslılarındır!
    Union of Cypriots